Nizamiyecilerin kara listesinde Terken Hatun, Melikşah’ın hemen ardından ,ikinci sıradaydı.Nizamiyeciler Melikşah’ın on bir yaşındaki oğlu Berkyaruk’u desteklediklerini ilan ettiler.İlk çatışmalar lehlerine sonuçlandı ve Terken Hatun İsfahan’a çekilmek zorunda kaldı. Şehir de bir süre sonra kuşatıldı. Ama Terken Hatun hemen pes edecek türden birisi değildi. Bir hile ile Beryaruk’u kaleye çekip tuzağa düşürüldü. Uyandırılan baş hadımağa hemen Terken’e haber vermeye koştu. Oğlunun rakibinin kaderine o karar verecek, ya boğun ya da gözlerine mil çekin diyecekti.Hadımağa tam uzun loş koridora dalmıştı ki birden bire içeriden feryatlar, idman sesleri ve hıçkırıklar yükseldi.Ne olduğunu merak edip endişelenen subaylar yasak bölgeye girmeme kuralını çiğneyip içeri daldılar ve karşılarına yaşlı, geveze bir hizmetçi kadın çıktı: Terken Hatun yatağında ölü bulunmuştu. Yanında cinayet aleti olarak kullanılan ve yüzüne bastırılıp onu boğan geniş yastık duruyordu.Epey güçlü kolları olan bir Hadımağa da sırra kadem basmıştı; hizmetçi kadın onun hareme birkaç yıl önce , Nizamülmülk’ün tavsiyesi ile alındığını hatırlıyordu.
Semerkant yazmasından alınmış bir mesel:
“Üç arkadaş İran’ın yüksek yaylalarında gezintiye çıkmış. Karşılarına bir pars çıkmış, dünyanın en yırtıcı yaratığıymış.Pars üç adamı uzun uzun süzmüş, sonra üzerlerine doğru koşmaya başlamış.
Birincisi en yaşlı, en zengin, en güçlüleriymiş.Haykırmış: “Ben buranın hakimiyim, bana ait olan bu toprakları bir hayvanın mahvetmesine asla izin vermem.”Yanındaki iki av köpeğini parsın üzerine salmış.Köpekler parsı ısırmayı başarmışlar gerçi, ama bu yaptıkları yırtıcı hayvanı iyice azdırmış, köpekleri öldürdükten sonra efendilerinin üzerine atlamış ve karnını deşmiş.
Nizamülmülk’ün payına bu düşmüş.
İkincisi şöyle demiş kendi kendine: “Ben bir ilim adamıyım, herkes bana saygı duyup itibar ediyor, niye kaderimi köpeklerle parsın arasındaki kavganın sonucuna bağlayayım?” Dövüşün sonunu beklemeden sırtını dönüp kaçmış. O zamandan beri yırtıcı hayvanın kendi izinde olduğunu düşünüyor ve mağradan mağraya, kulübeden kulübeye dolanıp duruyormuş.
Ömer Hayyam’ın payına bu düşmüş.
Üçüncüsü bir inanç adamıymış.Ellerini açıp, hakim bakışlarını üzerine dikip, güzel sözler söyleyerek parsa doğru ilerlemiş.”Bu topraklara hoş geldin” demiş.”Arkadaşlarım benden daha zengindi, onları soydun, benden daha gururluydular” onları alçalttın.”Hayvan büyülenmiş, uysallaşmış bir halde dinliyormuş, onu evcilleştirmeyi başarmış.O zamandan beri hiçbir pars adama yaklaşmaya cesaret edememiş, insanlar da ondan uzak durmuşlar.”
Yazma , anlattığı kıssadan şu hisseyi çıkarır : “Kargaşa devri gelip çatınca kimse onun seyrini durduramaz, kimse ondan kaçamaz, ama bazıları onu kullanmayı becerir. Bu dünyanın yırtıcılığını, şiddetini Hasan Sabbah’dan daha iyi evcilleştirecek birisi çıkmadı. Alamut’ta çekildiğinde kendine küçücük bir huzur alanı yaratabilmek için dört bir yana korku saçtı.”
AMİN MAALOUF (SEMERKANT) isimli romanından