Bayram bitimi ile birlikte herkes rutin işlerine dönerken bayramcı gelenler memleketlerinde anne-baba evlerinde biraz daha kalarak tatillerini uzatıp eş dost ziyaretlerinde bulunup hafta sonlarına denk gelen dostlarının düğünlerine katılıp kışın verdiği mahmurluğu üzerlerinden atmaya çalışıyorlar.
Yaz günleri ile birlikte gurbetçilerimizde artık tek tük görünmeye başladılar , gözlerindeki mutluluk sevinç görülmeye değer gerçektende.
Okulları tatile giren çocuklarımız ise ayrı bir konu elbette,okul olması ayrı, olmaması ayrı bir çelişki içerisindeler ve tam bir teknoloji tuzağındalar,ellerindeki tabletler ve telefonlar çocuklarımızı adeta esir almış durumda.
Eskiden bizler okul kapanınca mahalle camisine gider öğleye kadar cüz öğrenirdik,camiden sonra eve kapanır akşam serinliğe kadar kitap okurduk,Kemalettin Tuğcu,Ömer Seyfettin,Jules Verne ve daha birçok kitaplar,daha sonra akşam serinlikte mahalleye çıkar çember çevirmece,mendil kapmaca,körebe,saklambaç,ip atlama,istop,birdir bir,uzun eşek,dalya,beş taş,dombik,sek sek,gazoz kapağı, misket,sporcu kağıdı,yakar top,mahalle maçları ve daha neler oynardık.
Bizim öyle teknolojik eğlencelerimiz yoktu,atariler vardı oda jetonluydu ama oynayacak para nerde...
Leblebi tozu yiyip yusuf yusuf demeye çalışan çocuklardık.
Evler çoğunlukla bahçeliydi ve herkesin ağacı vardı amma bahçeye dalmak,bahçe sahibine yakalanıp enseye tokat yemek ayrı bir zevkti..
Sevdiği kıza kur yapmak için atladığı ipi sallayan masum nesildik biz,avucumuzda kayan bir ot vardı onunla sihirbazlık yapmaya çalışırdık, ne bileyim bir daha yaşasam tekrar eski çocukluğumu isterdim.
Bizdeki zenginlik eldeki telefonla ya da tabletle gösteriş değildi, eldeki misketler ve gazoz kapakları zenginlikti.
Şimdiki çocuklar bırakın bahçeye dalmayı bahçe sahibi izin verse yine bir çekirdek alamaz,fakat çocuklarımızda haklı bir yönden heryer apartman oyun alanı yok,sokaklar güvensiz,eskiden biz oyun oynarken mahallede herhangi bir evden rahatlıkla su içer,sofraya oturur birşeyler yerdik ya şimdi...
Mahalle bakkaları vardı içeri girince deterjan,peynir,sucuk kokuları birbirine karışmış,bisküvi kutularının cam kapakları ve kırmızı rengi ile içerisindeki gofret ve bisküviler,cam kavanozdaki rengarenk şekerler…
Bakkal amca ise oturduğu yerden her yere yetişirdi,paran yoksa veresiye defteri vardı yazardı sağolsun.
Ya şimdiki çocuklar Bim,A101 çocukları.
Renkli geçerdi yaz günleri şimdiki gibi sıkıcı değildi komşuluk vardı,beraberlik vardı,hatır-gönül vardı insanlık vardı.
Mahalleye düzenli aralıklarla gelen ve etrafı bir anda kalabalıklaşan renkli macun,iğde leblebi satan satıcılarımız vardı.
El emeği göz nuru yaptığımız oyuncaklarımız vardı , kullanmak için yokuşlar aradığımız tornetlerimiz,telli arabalarımız vardı.
Şimdikilerden farklı olarak postacı göründüğünde içimizi bir sevinç kaplardı , o zamanlar şimdilerdeki gibi her daim fatura getiren postacılar yerine , sevdiklerimizden mektup getiren postacılar vardı..!
Ailece misafirliğe gitmeden evvel telefon açılmazdı , evin küçük çocuğu misafirliğe gidilecek olan eve gider,”akşam annemler size gelecek” derdi.
Komşu komşunun külüne muhtaç sözü başlıca davranış biçimiydi , değil apartmandaki mahalledeki herkes tanınır ve bilinirdi.
Sokaklarda halı yıkayan teyzelerimiz ,ablalarımız vardı ,şimdiki gibi telefon açıp da kapımızdan halıları alıp yıkamaya götüren firmalar yoktu , adeta bir curcuna havasında geçen bu yıkama anında,çıplak ayaklarla halının üstünde dolanan ,hortumla ıslanan çocuklardık.
Ve her mahallenin Ruziye, Ayşe, Melek teyzeleri , Yaşar , Ahmet , Mehmet amcaları vardı, her mahallenin samimiyeti ,mutluluğu vardı..
Ah o eski günler diyenlerimiz için,özlemini en çok duyduğumuz yer kuşkusuz sevginin,saygının,samimiyetin olduğu yaşadığımız mahallelerdi.
Şimdi o büyüp yaşadığımız yerde belki değiliz , kim bilir belki de şu an bir üst katımızda kim oturduğunu bilemediğimiz sitelerimizde,güvenlikli binalarımızda yaşıyoruz ,ancak o günleri özlüyoruz...
Şu sıcak yaz günlerinde eski mahallemizin sıcaklığı ,sevgisi ,hoşgörüsü bizlerle olsun Yüce Allah bizleri ve Vatanımızı korusun.