Dinle sana bir sözüm var, kimseyi hor görme gardaş ,
Gönül bilmeyen çoktur, bilmeyende gönül yoktur..
Bilmiş ol ki gönül haktır ,
Sakın gönül koyma gardaş...
Haktır canların yapısı ,
Kimsede yoktur tapusu ,
Son duraktır kara toprak ,
Gönül kırdıysan varma gardaş ...
Bozkırın tezenesi”, “son abdal”, “datlı dilli, güler yüzlü büyük usta”, “son şaman”, “Anadolu toprağının mektepsiz profesörü”, “toprağın sesi”, “çağın Karacaoğlan’ı”, “ayaklar turabı gönüller hızmatçısı”, “dertlerin ortakçısı”, “yaşayan efsane”, “halkın sanatçısı”, “türkü baba”, “halk ozanı”, “bağlama virtüözü”, “toprağımızın söz ve ses bayrağı”, “kutb-ı abdalan” ....
Sağlığındayken kıymeti bilinmeyen , vefatından sonra değeri anlaşılan " Gara Suratlı"...
"Soyadı yokken bize Garipler derlermiş. Gerçekten de biz garip, yani ezilmiş, hor görülmüş, Abdal diye nitelendirilmiş, aşağılanmışızdır. O gariplik bende kaldığı için garibim diyorum" der....
Hayat hikayesini bir cümle ile özetlerdi: "Zengin isen ya bey derler ya paşa, fukaraysan ya abdal derler ya cingan haşa! "...
"Suçun sorumlusu ruhtur, vücudun günahı yoktur , kıymayın insancıklara..." Memleketin buhranlı günlerinde taaa Alamanya 'dan seslenir zulüm yapanlara..!
Televizyonun ve radyonun devlet egemenliğinde olduğu dönemlerde "batılılaşma" zannederek "tezek kokuyor bunlar!" diye aşağılayıp yasaklanmıştı O ve türküleri...
Düğün türkücüsü " O " diye kendisini küçümseyenlere "Ben düğünlere de giderim, içkili yerlere de... Çünkü her yerde 'insan' var" diyerek ders vermişti o kötü insanlara ve eklemişti ; " Nerede bir türkü söyleyen görürsen korkma yanına otur. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur ! "...
"Ulu arıyorsan analar ulu ,
Sevmişiz gönülden olmuşuz kulu ,
Analar insandır biz insanoğlu ,
Aslı bozuk deme gel şu insana..
Seni beni kim getirdi cihana ,
Her oğulu doğurmuştur bir ana ,
Senin fikrin başka dostluk bahane ,
Aslı bozuk deme gel şu insana...
Böyle anlatır ana sevgisini , Allah aşkını, insan hakkı ve sevgisini, ana ve babaya duyulan özlemi, ilim ve cehaleti, memleket hasretini...
Hayatın akışı , aşkıdır ..
Herkes bilmez ama bilen iyi bilir...
Ve Neşet Ertaş bilenle bilmeyen bir olmaz...
İlk gençlik aşklarının yürek yakan sevdalarıyla usul gözyaşları döken delikanlılar, gencecik gelinlik kızlar bilir, tanır onu...
Bir kere değdi mi yüreğine artık Neşet'le büyürsün, Neşet'le aşık olur, Neşet'le yuva kurarsın, Neşet'le çocuğunu büyütür ve Neşet'le ölürsün.
Bozkırın Tezenesi'nin türküleri, aşka bulanmış gönüllerin marşıdır!
Telefonla katıldığı bir tv programında “ üstadım, hoş geldiniz “ karşılamasına karşı “ öncelikle, üstat yaradandır biz yaratıldık “ diyebilecek kadar alçak gönüllüdür...
" O " bizdir ,bizden biridir ..
Bizi anlatır , ne büyük bir şöhrete boyun eğmiştir ne de gençlerin sigara parasına göz dikmiştir…
Anadoludur...
Neşet baba değildir, Neşet emmidir ..
Türkülere en uzak olan insanın bile oturup bir türküsünü dinleyebileceği, kendisini bulabileceği bir insandır.
Alçakgönüllüdür..
Hiçbir zaman kendisini diğer bir kuldan üstün görmez..
Ozandır...
Kimseden bir beklentisi olmamıştır , para, şan, şöhret ,onun için hiçbir şeydir , düğünlerde çalan bir adamken nasılsa , milyonlarca dinlenirkende aynıdır...
Ceketini çıkarmak için izin isteyen bir insandır..
Fazla sözede gerek yok zaten ;
Şu garip halimden bilen işveli nazlı ,
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen ,
Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm ,
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen ...
Huzur içinde yat garip….