Sanki gök delinmiş , havadaki su olduğu gibi iniyordu ; kaldırım ve taşları akan sular ve sellerin içerisinde tertemiz oluyordu.

Yeni açan badem , kayısı ve erik dalları çiçeklerini dökmüş mahzun bir şekilde sallanıyorlardı...
  
Fabrikanın servisi herzamanki gibi caddenin köşebaşında durmuş , manavın tentesine saklanan işçileri almayı bekliyordu.
  
Ekmek arabası bir çırpıda yanaştı bakkalın önüne alel acele iki kasa ekmeği attığı gibi yine aynı hızla düştü yola ...
  
Hanımın sesi geldi mutfaktan " yemeği namazdan sonra mı yiyelim vakit nasıl "..

Sözü bitmeden hocanın sesi geldi camiden , yağan yağmurun , akan sellerin ve ezanın o hoş sesi birbirine karışmıştı..
  
Gözlerim pencereden etrafı kolaçan ederken , aklıma hanımın ve annesinin yağmurlu bir günde dükkanımıza gelişi ve o yağmurun bize vesile olması geldi , İnşallah bu yağmurda hayırlı ve güzel olaylara vesile olur  ...
  
Bizim deden kalma bir kuyumcu dükkanımız vardı abim , babam ve ben bu dükkanda çalışır rızkımızı kazanmaya çalışırdık , çok şükür ele güne muhtaç olmadan yaşar giderdik , abim evliydi birazda nasıl derler çok kazanmayı isteyen hırslı bir yapıya sahipti , bu yüzden babamla pek geçinemezdi .
 
Yine birgün tartıştılar ama bu seferki biraz büyük bir tartışmaydı , abim dükkandan çıkıp gitti , akşam eve geldiğimizde ne abim ne yengem nede henüz 8 aylık yeğenim vardı , o zamanlar cep telefonu neredee , zavallı annem şaşırmış ne yapacağını bilemeden oturmuş iki gözü iki çeşme ağlıyor , yüzünde renk menk kalmamış ...
  
" Gittiler ..." sadece bunu diyebildi , babam oturdu herzamanki yerine , aradan çok geçmeden telefonun sesi ortalıktaki sessizliği bozdu babamın işareti ile kalktım arayan abimin kayınbabası Ekrem amcaydı babamla uzun bir süre konuştular babam herşeye "evet hısım , tamam hısım " diyordu , telefonu kapatınca anneme "merak etme senin kaçaklar hısımlardaymış , hısımla yarın bir araya gelip konuşacağız haydi kalk bakalım birer abdest alıp namazları kılıp bir iki lokma yiyelim hanım gün doğmadan neler doğar " deyip abdest almaya gitti..

Babamın en çok sevdiğim özelliğiydi soğukkanlı olması ve acele karar vermemesiydi ..
  
Sabah herzamanki gibi dükkanı açtım temizlik işim bitmek üzereydiki Ekrem amca geldi " bana birşey söyleme babanla içeriz yeğenim "dedi , 5-10 dakika sonrada babam geldi iki hısım sarılıp hoş geldin derken ikiside birden ağlamaya başladılar , epey bi ağladıktan sonra " haydi iki kahve kap gel " dedi babam ...
  
Ve o gün karar verildi babam ve abim ayrılacaktı , ayrı bir ev tutulup evide ayrılacaktı abimin, babam elindeki sermayeyi iki böldü , birazda kendi kayınbabası destek verdi ve abimde çarşının orta kısmına bir kuyumcu dükkanı açtı , babam biraz üzülmüş ortalıkta laf getirip götürenlerede " hayta koca adam oldu hesabını kitabını bilsin " diyordu fakat yinede baba yüreği uzaktan takip edip gelen giden toptancıları tembih edip kollamalarını söylüyordu..
  
İşte günler böyle su gibi akıp giderken ben işe daha bi iyi sarılmıştım , kimseyi kırmamaya özen gösterip tatlı dilim sayesinde işlerimizi daha bir güzel hale getirmiştik , birgün babama " dükkanın küçük geldiğini daha büyük bir yere geçersek işlerimizin dahada artacağını söyledim " sağolsun babam güzelce dinledi ve " burası bana babamdan kaldı daha öncede dedem vardı hepsi aza kanaat getirdi ve burada çalıştılar , büyük yer seni bir anda yutar elindekide kaybolur , az olsun ama helal olsun ..."
  
Bu sözlerin üzerine daha ne denir ki hem canlı bir örneği abim vardı karşımda zengin olmak hayaliyle ayrılıp açtığı dükkanda bir milim dahi ilerleyememişti...
   
Bir cuma namazı çıkışında yağmur alabildiğince hızlı bir şekilde yağıyordu , dükkana gelmiştim ki vitrinin önünde yağmurun dinmesini bekleyen bir bayan ve yanında genç bir kız vardı kapıyı Besmele ile açıp " buyrun içeriden bekleyin " deyip içeriye davet ettim birbirlerine baktılar ve içeri girdiler ,  "gelmişken küpe istiyordun bakalım kızım " dedi annesi ve bende tezgahtan istediklerini çıkartmaya başladım ama nedense ilk defa içerimde böyle değişik bir duygu hasıl oldu , adeta büyülenmiştim neyse beğendikleri bir küpeyi aldılar , birde kartımı isteyip gayet memnun bir şekilde ayrıldılar .
  
Bir kaç gün sonra elinde bizim kartımız olan bir hanım teyze içeri girdi , ve " komşum buradan alışveriş yapmış ve memnun kalmış selamları var "... Bu teyzeyi o gün gelen anne ve kızı göndermişti ...
  
Kim olduğunu merak ettiğim o anne ve kızı günler sonra ellerinde poşetlerle içeri girdiler , teyze yorulmuştu kendini koltuğa bıraktı ve bir bardak su istedi , birkaç gün sonra kurban bayramıydı , belliki alışveriş yapmışlardı ; hemen iki kahve söyledim kahveler yudumlanırken küçük hanıma göre bilekliğe bakıyorlardı , durumlarının iyi olduğu belli oluyordu pazarlık etmeden söylediğim fiatı verirlerdi hep..
  
O bayram tatilinde iyice karar vermiştim evlenecektim... Ama bunu nasıl söyleyecektim bizimkilere ...! 
  
Bayramın üçüncü günü halam ve eniştem kızlarıyla geldi ...

Nazan..!

Halamın ortanca kızıydı , üniversite son sınıfta ingilizce öğretmenliği okuyordu ve biraz havai bir tipti , bizimkiler odada hoş sohbet giderlerken Nazan yanıma balkona geldi sohbet etmek istiyordu , bi ara halam mutfağa geldi ve bizi balkonda yanyana görünce değişik bir mutluluk tablosu çizdi kendince...
   
Akşam kalmaları yönündeki bütün ısrarlara rağmen geç saatte gitti misafirlerimiz ve giderken bizide hafta sonuna davet ettiler.
  
Biz bize kalınca ben yatmaya gidiyorum deyip müsade istedim annem " Nazan'la neler konuşuyordunuz bakalım ? " Diye sorunca " hiç öyle işte havadan sudan " deyip odama geçtim..
  
Hafta sonu halamların davetine icabet ettik , aman tanrım bir hazırlık bir hazırlık sanki kız istemeye gelmişizde bize becerikli olduklarını gösteriyorlar ...
  
Annem bi ara "oğlum nasıl gençsiniz kalkın biraz gezin tozun Nazan'la " deyince olayın seyrini zaten anlamıştım ama bu konuşmadan sonra tuzda kalmadı biberde ...
  
Nazan'la aşağı yukarı 2-3 saat takıldık dışarıda ama ne yalan söyleyim tabir caizse  bi eletrik alamadım , çünkü Nazan'la neredeyse beraber büyümüştük O benim kız kardeşimdi ama gelde bunu anlat...
  
Neyseee uzatmayalım akşam  eve geldik annem daha içeri girer girmez " eee anlat bakalım ne yaptınız Nazan'la ? " deyince şöyle biraz durdum annem ve babam bu suskunluğuma bir anlam vermeden bana bakıyorlardı ; " evlenmeye karar verdim ...! " 
Tabi ikiside dondular sanki böyle birşey beklemiyorlardı , ben ise karar vermiştim madem gün bu gün istediğim kızın Nazan değil dükkana gelen kızın olduğunu söyleyecektim ve söyledimde...
  
Annemde ses yok zira ters köşe olmuştu...
  
Birkaç gün kimse bu konuyu açmadı , babam bir öğlen namazından sonra bana baktı " otur bakalım " dedi ,  " anlat bakalım şu kızın hikayesini "...

Dükkana gelişlerinden , müşteri göndermelerine kadar herşeyi anlattım babamda " peki bu isteğinden kızın haberi var mı ?" diye sorunca ben kafamı salladım hayır anlamında .."Ama arkadaşı Salim amcanın bu aileyi tanıdığını söyledim..
  
Aradan birkaç gün geçmiştiki Salim amca dükkana geldi " hadi cancağızım şöyle bi tur atalım " dedi ve gittiler..
  
Babam Salim amca kanalı ile kız tarafından bir akşam çay için müsade istemişti , ve isteğimiz olumlu karşılanmıştı...
  
Kalbim sanki yerinden fırlayacak , ağzıma gelecekti babam zile bastı , içeri davet edildik , hoşbeşten sonra babam işi fazla uzatmadan konuyu açtı , hayat arkadaşım ismini daha o gün öğrendim Aybel...
  
Aradan birkaç gün geçmiştiki babamla dükkanda çalışırken karşı kaldırımda bir araba durdu , Aybel'in babasıydı bu arabadan indi etrafa şöyle bir baktıktan sonra bizim dükkana doğru yöneldi ve içeri girdi hoş geldiniz deyip gösterilen yere oturdu ve orta bir kahve istedi...
  
Ben babamın otur demesiyle yerime oturdum Eşref bey ; " sözü fazla uzatmadan konuya gireceğim bak delikanlı Aybel benim tek göz ağrım , O'nu gözümden bile sakınırım , bir dediğini iki etmem Sen bu hayatı kızıma verebilecekmisin , isteklerini karşılayabilecekmisin ? " 

Bende çıt yok ne diyebilirim , bir zaman sessizlikten sonra babam hafif bir öksürükle sesini açtı ve ;

" bak azizim Hz Ali ve Hz. Fatıma'yı bilirsin...

Birçok kişi Peygamber efendimizin kızıyla evlenmek istiyordu , Arap büyüklerinden birkaç kişi de, Hz Fatıma'yı babasından istemişti ancak Hz Fatıma'nın değer yargıları diğer insanlardan çok farklı olduğu için bu kişilerin hiçbirisini kabul etmemişti.
  
Hz Fatıma, ancak kendisi gibi yüce bir iman ve seçkin bir ahlaka sahip, birisiyle evlenebilirdi, böyle birisi de Hz Ali'den başkası olamazdı.
  
Hz Ali , Resulullah'tan kızını istediğinde , Peygamber efendimiz Hz Fatıma'ya dönerek bu konudaki düşüncesini sordu ve Hz Fatıma da susarak olumlu düşündüğünü ifade etti.
  
Hz Fatıma görünürde kılıcından başka bir şeyi olmayan bir yiğitle evlendi ama aslında bütün iyiliklerin efendisiyle , bütün güzelliklerin önderiyle hayatını birleştirdi.
  
Hz Ali'nin ve Hz. Fatıma'nın düğün merasimi her ne kadar gözle görünür birçok süslemelerden yoksun olsa da , israf ve bol harcamalardan uzak olsa da sevgi ve aşk dolusu bir düğün merasimi idi. 

Genel bir davet verildi ve yemek hazırlığı yapıldı , çok sayıda insanın katılmasına rağmen Resulullah'ın da bereketiyle herkes doyana kadar yemekten yedi ..  

Babam Nur Suresi 42.ayet " göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır "..

Ayetini okudu ben içimden  " eyvah baba napıyorsun bütün iş bozulacak dediğim anda Eşref bey biraz durakladı ve müsade istedi...
  
Tam üç gün geçmişti , bir haber bile yoktu ümidim ve umuduğum kalmadığı o günleri eşimden şöyle dinlemiştim ; meğerse Eşref bey bizden ayrılınca direk eve gitmiş birkaç gün düşünmüş ve eşimi karşısına almış " beni iyi dinle ve kararını ver kızım bu aile maddi olarak bizimle bir değerde değil ama bunlardan öğrenecek Dünyalık çok işlerimiz var , senin için bu çocuk tam eş olacak bir kişi belki her isteğin olmaz , belki sıkıntı çekersiniz ama eminim mutlu bir yuvan ve evin olur"...
  
Aradan geçen uzun yıllar sonunda eşimin ve benim anne ve babalarımız vefat etmişti , ama bize mutlu bir yuva kurmuşlardı ...
  
Oğlumuz doktor olarak Isparta'da kendisi gibi doktor olan eşi ile bir erkek evlada sahiptiler  mutluydular ...
  
Kızımız ise Balıkesir'de bir lisenin müdürüydü eşide yine Milli eğitim camiasındandı onlarında iki oğlu vardı...
   
Evet dostlar rızkı veren Yüce Allah'tır bizlere düşen sadece Yüce Allah'ın emir ve yasaklarına uyup , adalet terazisini iyi ayarlamaktır.

Bizler sadece emanetçiyiz ...
  
Mülk ise Yüce Allah'ındır ...