Ahmet Mithat’ın “Maksadımız yeniçeriliğin mevcut olduğu zamanlardaki eğlencelerin bazılarını anlatmak” diye bahsettiği Dolaptan Temaşa’da pek de bilmediğimiz yaşayışıyla bir dönemin kapıları aralanıyor.

İstanbul’un mahalle kahveleri, “helva sohbetleri”, giyim kuşam ve âdetleri, hatta eşyasıyla...  Kısa, ancak oldukça zengin içeriğiyle roman Behram Ağa, Dilber Leyla, Yeniçeri Zorlu Mustafa ve Paşalı Ahmet Ağa karakterleri arasında gelişen komedi ve gerilim unsuruyla bezeli, cinayetlere varan olayları konu alıyor.

Hikâyenin ana karakteri Behram Ağa'dır. Bir gün iki arkadaşıyla beraber helva sohbetine gitmek üzere yola çıkarlar. Fakat Balat'ta içki içmek için mola verdiklerinde arkadaşları ortadan kaybolur. Kendilerine şaka yaptıklarını düşünen Behram Ağa yoluna devam eder. Ancak hava karardığı ve yolu tam olarak bilemeyip tahmin etmeye çalışarak ilerlediği için bir yerden sonra iyice yorulur ve dinlenmek ister. Bir evin kapısına duvar zannederek yaslanır ve bir anda kendini evde bulur. Evin hanımı Dilber Leyla tarafından zorla içeri davet edilir ve mecburen Behram Ağa eve girip oturmak durumunda kalır. Fakat bu sırada Dilber Leyla'nın sevgilisi yeniçeri çıkagelir. Behram Ağa bir dolaba saklanarak yeniçeriden kurtulur. Yeniçeri evdeyken bu sefer de Dilber Leyla'nın kocası paşa eve gelir. İçeride yeniçeriyi görünce kendisine bir teklif sunar fakat yeniçeri bunu kabul etmez. Paşa bunun üzerine hem yeniçeriyi hem de Dilber Leyla'yı öldürür. Tüm bu yaşananlara Behram Ağa dolabın içinden şahit olur. Ortaya çıkıp kendisini paşaya tanıtır ve başına gelenleri anlatıp af diler. Paşa ile birlikte helva sohbetinin yapıldığı eve giderler ve paşa Behram Ağa'nın anlattıklarına ikna olarak canını bağışlar. Ahmet Mithat Efendi, Dolaptan Temaşa kitabıyla yeniçerilik kaldırılmadan önceki zamanların siyasi ve toplumsal yapısına böylece değinmekte olup Behram Ağa karakteri üzerinden o dönemin insanlarını da hicvetmektedir.

“Dolaptan Temaşa”da rivayet zinciri, ravilerin birbiriyle çelişmeden asıl hikâyeyi yazara aktarmaları işlevine sahiptir. (…) “Dolaptan Temaşa”nın merkezinde bulunan bir namus cinayetini dolaptan temaşa etme durumunu kuşatan ve tarihsel ve toplumsal bağlamı veren yan hikâye ve bilgiler sohbet meclisleriyle ilgilidir. Yeniçerilik kaldırılmadan önce geçen hikâye, gündelik hayat içerisinde yuvalanmış olan birincil söylemsel türlerin, yani kahvehane sohbetlerinin, helva sohbetlerinin ve meyhane sohbetlerinin o dönemki halini sunar. Hikâyenin anlatıldığı zamanla hikâye zamanı arasındaki mesafe kullanılarak şimdi başkalaşan eğlence ve sohbet pratiklerinin 1826 öncesi dönemdeki mahiyeti verilir. (…)“Dolaptan Temaşa”da da bir hikâye anlatmak kadar bir söylem türü olarak sohbeti hikâyenin bir izleği haline getirmek de amaçlanır. 

Deniz Aktan Küçük’e göre; 1890 tarihli Dolaptan Temaşa’nın mukaddimesi, tarih roman önermesi üzerinden ana metnin hangi ‘hikaye’ türüne dahil olduğunu belirlemeye çalışır: “Ber vech-i ati karilerimize hikaye edeceğimiz şey bir roman değildir. Sadece bir sergüzeşttir.” Ahmet Mithat’ın romantizm-realizm tartışması bağlamında derlediği ve bilimsel bir gerçeklik savıyla ortaya koyduğu romantarih ayrımı, Dolaptan Temaşa’nın mukaddimesinde kendi anlatısını sınıflandırmak zorunda kaldığında sorun yaratır. Eğer gerçekse tarihtir, değilse romandır. Hem roman yazmak, yani tarih yazmamak, hem de gerçeklik iddiasında bulunmak Ahmet Mithat’ı çıkmaza sürükler. Gerçeklik iddiasında bulunarak, yani gerçek, gündelik hayatla anlatısının bağını koparmadan, tarih yazmamak için bu hikayesini ‘sadece bir sergüzeşt’ olarak tanımlar. Sergüzeştin ise ne anlama geldiği açıklanmaz. Ancak ‘sergüzeşt’ kavramının, diğer mukaddimeler düşünüldüğünde, ‘bir başkasına ait kişisel tarih anlatısının bir bölümünün, bu anlatıyı okura ulaştıran yazar tarafından eksikleri tamamlanarak, yani gerçekliği bozulmadan okunmasından lezzet ve ibret alınabilir hale getirilerek, anlatılması’ anlamına geldiği öne sürülebilir. Mukaddimenin devamında, Ahmet Mithat, hikayeyi işittiği kişinin ona verdiği bilgi ve güvenceleri okuruna aktarır: “Bu sergüzeşti bize hikaye eden bir muhip ve mahbup zat olup mukaddime-i hikayede demiş idi ki kendisi sikadan bir zat olup bana sahib-i sergüzeştin ağzından işitmiş olduğu vechle hikaye eylemiş bulunduğunu temin eylediği gibi ben dahi size ondan işitmiş olduğum vechle hikaye eyliyorum. Siz romancısınız. Bunu istediğiniz gibi tezyin eyleyebilirsiniz.” Tezyin sözcüğünün süslemek anlamına geldiği düşünüldüğünde, Ahmet Mithat’ın sahip olduğunu varsaydığı süsleme hakkının sınırları ise sergüzeştin yukarıda yapılan olası tanımı açısından eksiğini tamamlama, okunur hale getirme tarafından çizilmiştir. Yazılan bir roman, yani hayal ürünü olmadığına göre bundan başka yapılacak bir şey yoktur. Bu kavram karmaşasında ilgi çekici olan Ahmet Mithat’ın roman ve tarihi kesin ifadelerle belirledikten, bu belirlemelerle romantizm-realizm tartışmasına son vermeye yani realizm taraftarlarının yanıldığını ispatlamaya çalıştıktan sonra, her şeye rağmen gerçeklik iddiasından vazgeçememesidir ki, bu aynı zamanda, Ahmet Mithat’ın edebi metnin gerçek dünya karşısında durması gereken yerden, diğer bir deyişle gerçek dünyaya ait okurun edebi metinle kurduğu ilişkiyi gerçek dünyadan soyutlamaması gerekliliğinden vazgeçememesidir.

Fatih Altuğ’a göre; “Dolaptan Temaşa”daki sohbet anlatımlarının işlevselliği daha düşük, malumatı daha fazladır. Hikâyenin gerçekleşmesini mümkün kılan etkinlik, Balat Kesmekaya’daki bir helva sohbetidir. Bu nedenle öncelikle helva sohbetlerinin işleyişi54 üzerine folklorik bir değerlendirme yapılır. Helva sohbetlerine katılanların neden kahvehane sohbetine katılmadığından söz edilir. Kahvehane sohbetleri, helva sohbetlerine göre daha az nezih, daha az estetiktir. Kahvehanede Battal Gazi, Hamzaname gibi eserler kolektif olarak dinlenir ama “kitabı okumaya yeltenmiş olan kari heceleye heceleye, kekeleye kekeleye yine bir türlü söktürüp çıkartamadığı yerlerde zihni, gözü açık insanların canlarını sıkarlar.” Tavukpazarlı aşıkların saz çalışları ve şiir söyleyişleri de işkence gibidir. Yüzük oyunu, tura oyunu, şeker çekişmek gibi oyunlar fazla gürültülüdür ve çoğu zaman kavga ile biter. Sohbette nezihlik arayan daha zarif kişiler ise helva sohbetlerine katılırlar. Uzun kış gecelerinde dönüşümlü olarak evlerde toplanılarak gerçekleştirilen helva sohbetlerinin adabı ve ritüelleri daha belirlenmiştir. Yazar, toplantı düzeninden masrafların paylaşımına, oynanan oyunlardan bir sonraki toplantının hangi evde yapılacağına karar verilmesine kadar bu adab ve ritüelleri betimler. Ancak yine de helva sohbetleri yazarın gözünde yeterince nezih değildir. Edirne’deki bir helva sohbetinde dama oyununu kazanma üzerine girilen iddianın hem namusa hem de cana zarar veren bir şekilde bitmesi ve sonucunda helva sohbetlerinin yasaklanması olayını anlatarak helva sohbetlerinin de ölçüsüzlüğe açık olduğu ifade edilir. Meyhane sohbetleri, dönemin Balat meyhaneleri, Yahudi meyhanecilerin alışkanlıkları gibi konular hakkında bilgi verildikten sonra da bir başka ölçüsüzlüğe, “oyun etmek” davranışına değinilir. Oyun etmek, birisine yapılan ağır şakalardır. Çoğu zaman kabalık boyutuna varan şaka esnasında şaka yapılan kişi doğru ile yanlışı ayırt edemez noktaya getirilir, bu müphemiyet şakanın etkisini belirler. Hikâyenin merkezi hikâyesini, dolaptan temaşa hadisesini doğuran da helva sohbetine gitmek için yola çıkan, ama önce meyhaneye giden arkadaşların, Behram Ağa’yı bilmediği bir semtte yapayalnız bırakmaları sonucunda ortaya çıkar. Bu ölçüsüzlük, Behram Ağa’nın cinayetin de dahil olduğu birçok şiddetli olayla karşılaşmasına ve bir dolapta kısılı kalmasına yol açacaktır. 
“Bazı gerçek olaylar vardır ki en güzel romanlardan daha güzel bir roman teşkil ederler” diyen yazarımızın gerçek bir olayı hikâye ettiği bu anlatıyı ilgi ve keyifle okuyacağınızı umuyorum.