Aracımızı Avrupa Meydanı'na çok yakın alana park ettikten sonra sahile doğru 500 metre kadar yürüyerek geldik...
Çok büyük bir seyir kulesi dikkatimi çekti. Görevli 30 Lari olduğunu söyleyince hevesim kırıldı. Yukarıdan göreceğimiz ne varsa aşağıdan da görebiliriz diye ikna ettim kendimi fakat esasında 300 Lari almıştık yanımıza ve daha yeni başlamıştık geziye...
Sahil boyunca sıralanmış hediyelik eşya satılan dükkânlara bakınarak yürürken az ileride, neredeyse Batum'un simgesi haline gelmiş olan metalden mamul, Ali ile Nino'nun heykelinin bulunduğu alanı gördük. Kahır ekserisini Türklerin oluşturduğu turistler kafileler hâlinde geziyorlardı. Vapur gezisinin başlangıcı da çok hareketliydi..
Yürüme yolu, sağlı-sollu muhtelif meyve kokteyli satan seyyar satıcılarla doluydu. Bir bardak karışık meyve bardağı 5 Lari ile 10 Lari arasında değişiyordu. Hava çok sıcaktı. Üstüne üstlük yoğun bir nem hissediliyordu... Bunaltıcı nemli hava yürüyecek takat bırakmayınca
bir süpermarketin çevresindeki parklarda bulunan ağaçların gölgesine sığındık... Satıcılardan satın aldığımız soğuk suları içerek bir müddet00ü dinlendik.
Etrafı seyrederken çevresi çimlerle kaplı bir saat kulesi dikkatimi çekti. Şerefe benzeri halkalarındaki motifler Osmanlı devletinin Tanzimat sonrası mimarisinden esintiler taşıyordu. Aramızdaki mesafe çok uzak sayılmazdı. Saat kulesinin dış duvarlarının -hususiyetle- insanın yetişebileceği yerlerine kril alfabesiyle çeşitli yazılar yazılmıştı. Bir kapısı, iki /üç demir parmaklığı vardı. Saat Mescid i Nebevî'deki Osmanlı Saatine benziyordu; hatta aynısıydı.
Kapının önünde orta yaşta üç Gürcü yarı uzanmış bir vaziyette kahkahalar atarak sohbet ediyorlardı. İçerisi, yılların değil asırların kirini, pasını taşıyan berbat bir meşhed arz ediyordu. Ortada yatan adamın elinde büyükçe bir şarap şişesi yarıya kadar içilmişti. Hemen yanında yan duran boş bir içki şişesi mevcuttu. Adam bir yandan şişeyi tepesine dikerken bir yandan da ağzını yamultarak anlamsız cümleler kurup duruyordu. Yanındakiler de ona eşlik ediyorlardı. Batum’a gelen herkesin hemen fark ettiği sokak köpeklerinin çokluğu ve rahat tavırlarından da bahsetmek gerek. İnsanlardan hiç korkmayan istedikleri yerde oturan/yatan/gezen sokak köpekleri problemi görünür bir mesele haline gelmiş.
Orada birkaç poz fotoğraf çekerek ailemin yanına geldim. Osmanlı mescidinin bulunduğu cihete doğru beş dakikalık bir yürüyüş kâfi geldi... Minaresi görünüyordu lakin medhalini bulmak o kadar kolay olmadı. Mescid, her tarafı ağzına kadar dolu Türk lokantaları ile çok ziyaret edilen tarihi ve turistik mekânlardan birisiydi...