Aziz Nesin’in 1959 tarihinde yayınladığı bir kitap Kördöğüşü.
İsmini ilk öyküsünden alan kitapta toplam 14 hikaye yer almakta. Bir solukta, gülümseyerek okuyabileceğiniz öykülerden ilkinden bir alıntı;
“Kafama bir sopa indi ki, şiddetinden ölüyorum sanıp kelime-i şahadet getirdim. Velakin, bu arada fil sinirini de muhtarın beynine indirdim. Namussuz muhtar, gözün procektor muydu a herif, o karanlıkta beni seçip de, "Bildim, sen Korucu Ömer'sin!" demez mi? Muhtarın beni görecek hali yok, koca topuzu kaldırdı, Yarıcı Rıza'nın kafası budur diye indirdi. Bu nasıl şey? Yarıcı Rıza bizim partiden değil mi? Ben muhtarı bırakıp ya Allah diye Kel Nuri'ye giriştim. Vurduğumu yere seriyorum. Kel Nuri'yi bırakıp İbibik Haydar'a varırken belime bir sopa indi ki, hıh deyip yere yıkıldım. Ama sopayı indireni de kolundan tuttum. Ulan, bu bizim partiden Nuri Ağa değil mi? "Ulan Nuri Ağa sen bizim partiden değil misin?" "Aman sus kardaş. Partiye candan bğlıyım. Karanlıkta şaşırmışım," dedi. "Bunun şaşırmışı var mı alçak, beni sakat ettin!" diyerek, yaradana sığınıp bunun kafasından aşağı fil sinirini geçirdim. De ki Nuri Ağa ikiye biçildi. Sarı Said'e bir fil siniri salladım. Birden şu sol omzuma bir sopa indi. İnmesiyle herifin ayağını elime geçirdim. Bey, bu ayak başka ayak, canlı değil. Herif ayağını bıraktı kaçtı. Yahu, elimdeki Topal Kâzım'ın takma ayağı değil mi?...”
Seval Şahin’e göre; Görünüşüne göre değerlendirilen bir insanın devlet kurumuyla yaşadıklarının anlatıldığı bir öykü de “Resmî Elbisenin Cayırtısı Başka Olur”dur. Geçim sıkıntısı çeken “dar gelirli” bir memurun tek takım elbisesi vardır ve bu elbise bir gün çalınır. Bunun üzerine işe bile gidemez hale gelen dar gelirli, hırsızı polislere bildirir ancak hiçbir sonuç alamaz. İş yerindeki arkadaşları dar gelirliye topladıkları paralarla “siyah kalın çuha ceket, reye pantolon” bir takım elbise alırlar. Bunu giyen dargelirli ciddi bir görünüme sahip olur. İşe gitmeden önce karakola uğrayarak çalınan takım elbisesinin hırsızının bulunup bulunmadığını sormak ister. “Komiser, polisler karşılarında kalıplı, okkalı birini görünce, ya mebustur, ya vali, diye fırt ayağa fırla(r)”lar ve ona bir emri olup olmadığını sorarlar. Memurların bu tavrını gören dar gelirli onlara kendi evini tarif ederek oraya giren hırsızın bir an önce bulunmasını emrederek oradan ayrılır.
Öyküde insanları görünüşüne göre değerlendirip kişiye özel davrananların polisler olması dolayısıyla bu kuruma yönelik bir eleştirinin dile getirildiğini söylemek mümkündür. Halktan bir kişinin evine yapılan hırsızlık, polisler tarafından önemsenmezken, ciddi görünen bir kişi, sahip olduğu düşünülen mevkiden dolayı önemlidir. Yaşam şartları açısından bakıldığındaysa tek takım elbisesi bulunduğu için dar gelirlinin evine yapılan hırsızlık, mevki sahibi birisinin evine yapılan hırsızlıktan daha önemlidir. Dar gelirlinin işe gitmesine engel olarak tüm yaşamını etkileyen tek bir takım elbisenin yokluğu, mevki sahibi biri için önemsiz kalacaktır.
Oysaki polislerin davranışı aksi yönde gelişerek, gerçekte kim olduğunu bilmedikleri birisini kıyafetine göre değerlendirerek onun sorununa öncelik vermeleri şeklinde ortaya çıkar. Nesin, insanların giyimleriyle ve dış görünüşüyle öncelik kazanmalarını mizahi bir dille eleştirir. Dolandırıcı kişilerin eleştirildiği öykülerde sınıf ilişkisi de ön plandadır. Maddi çıkar elde etmek için başkalarının haklarına müdahale eden ve onların emeklerini sömüren kişilerin ortaya çıkması yönetim sisteminde var olan düzensizliklere dayanır. Öykülerde masum olanların üstünden haksız kazanç sağlayan kişiler, hem devletin yarattığı bir sonuç olarak, hem de bireysel olarak karakter bozuklukları noktasında değerlendirilerek birey ve devlet ortaklaştırılarak eleştirilir.
“Vah! Vah Vah” öyküsü de yukarıda incelenen öyküyle benzer unsurlar üzerinden halkı eleştirir. Yoksulluk Sorunları başlığında ayrıntılı olarak incelenecek olan öyküde yaşlı bir kadınla torunu, yine yaşlı bir kadınla hasta oğluna ait bir evin bir odasında kiracı olarak kalırlar. Ancak yaşlı kadının arada bir gelinin uğrayıp para bırakması dışında hiçbir gelir kaynağı yoktur. Ev sahipleri de oldukça yoksul kimselerdir ve geçinmek için bu odanın kirasına ihtiyaçları vardır. Bu yüzden, çok iyi anlaştıkları halde, uzun süre kaldığı odanın kirasını veremeyen yaşlı kadını ve torununu mahkeme yoluyla evden atmak zorunda kalırlar. Yaşlı kadınla torunu yolun ortasında, birkaç eşyalarının üstüne oturmuş bir şekilde çaresizce ağlarlarken onları gören insanların verdikleri tepkiler önemlidir. Oradan geçen iki erkekten biri, yaşlı kadına ne olduğunu sorar. Kadının kirayı veremediği için evden atıldıklarını söylemesi üzerine iki adam da “Ne namussuzlar var şu dünyada…”, “Vah, vah, vah!”gibi sözler ve nidalarla kadının ve torununun yanından uzaklaşırlar. İki adamın ardından yoldan geçen bir yaşlıca erkek, bir kadın ve bir delikanlı da yaşlı kadına ne olduğunu sorarlar. Bu kişiler de olanları duyduklarında “insanlarda hiç merhamet kalmamış”, “Vah, vah, vah!” gibi sözlerle yanlarından uzaklaşırlar. Ardından gelen özel bir gri arabadan inen, zengin görünümlü genç kadın ve genç erkek de benzer sözler söyleyerek oradan ayrılırlar. Sonrasında gelen kişiler de
benzer tepkileri vererek gazetecileri ararlar. Gazeteciler gelip fotoğraf çektikten sonra yine benzer sözlerle yaşlı kadının ve torununun yanından uzaklaşırlar. Aynı gün akşama doğru, gidecek bir yerleri olmadığından sokakta kaldıklarını gören yaşlı ev sahibi gelip ısrar ederek kadını ve torununu eve geri gelmeye ikna eder. Bir süre iyi anlaşsalar da geçim derdi yüzünden yaşlı kadın ve torunu tekrar evden atılırlar. Bu olay birkaç defa aynı tekrarla devam ederken insanların sokakta kalan yaşlı kadın ve torununa verdikleri tepkilerde hiçbir değişiklik olmaz. Öyküdeki kişiler, yoksullukları ve yaşadıklarıyla tüm görenleri üzseler de insanlar üzülmek dışında bir aksiyon göstermezler. Yazar, onların bu tepkisizliklerinin sebebi üzerinde durmamakla birlikte amacı insanların duyarlılıklarının hangi boyutta olduğunu göstermektir. Yoldan geçen birçok kişinin birbirinin benzeri tepkiler vermesi, bu kişileri halkın temsilcisi kılar. Nesin, genel olarak toplumun, birtakım olaylar karşısında vicdanen duyduğu rahatsızlığa rağmen bu olayları değiştirmek için bir çaba göstermemesini eleştirir.
Köy insanının kadına bakışının anlatıldığı bir öykü de “İnkılap Var” öyküsüdür. Köyün yaşlılarından olan Recep Dayı, oğlunun Şaşı Şaban’ın kızıyla evlenmek istemesi üzerine “Şaşı’nın kızında garı olmaz.”demişse de oğlunun ısrarı üzerine başlık parası karşılığında kızı babasından alırlar. Ancak kısa bir süre sonra karnı şişip hastalanan kızla ilgili Recep Dayı’nın söyledikleri onun kadına bakışını ortaya koyar: “Ne kadar dayanacağını bilmeden gözü kapalı, başlık diye parayı veriyorsun. Gitti bizim paralarla düve.” Recep Dayı’nın ve karısının gelinlerinin hastalığı üzerine yaşadıkları endişe ve üzüntü, onun acı çekmesi ya da ölmesiyle ilgili değil, verdikleri başlık parasının boşa gittiğini düşünmelerindendir. Recep Dayı’nın kahvede anlattığı bu olay esnasında içeriye Küspük Memet girer. Recep Dayı’ya göre Küspük Memet’in üzgün olmasının sebebi karısının ölmek üzere olması değil, paraların boşa gittiğini düşünüyor olmasındandır. Ancak Küspük Memet dışarı çıkıp kahveye geri geldiğinde onun daha da üzgün olduğunu gören köylüler bunun sebebini sorarlar. Karısının doğum yaptığını söyleyen Küspük Memet’in üzgün olmasının sebebi, kız çocuk doğurmuş olmasındandır. Kahvedekilerin bu duruma “Vah vah” gibi tepkiler vermesi, onun üzülmekte haklı olduğunu onayladıklarını gösterir. Geleneksel aile yaşantısı içinde kızların başlık parası karşılığında babalarından istenmesi, onların ticari bir ürün olarak değerlendirilmesine yol açtığı için, kadından bir takım maddi beklentilerde bulunulur. Bu beklentiler köy yaşantısında, tarlaya gitmek, hayvanlarla ilgilenmek gibi çeşitlilik gösterir. Hastalanan kadın ise kendisi için babasına verilen başlık parasının karşılığını gelin geldiği aileye veremeyecek olduğu için değersiz görülür. Bu durum kadının ölmesine değil, onun için verilen paranın boşa gittiğinin düşünülmesiyle maddi çıkarcılık şeklinde ortaya çıkar. Recep Ağa’nın dile getirdiği sözlerden de anlaşılacağı gibi, köylülerin bu anlamda kadına bakışı, onun insani değerinden uzak bir yaratık olarak görülmesiyle şekillenir.
Yazarın hikayelerine devam edeceğiz, siz okumayı ve gülmeyi ihmal etmeyin yeter ki…