Bu “yumuşatma”  aşamasının amacı beyinde bir tür kasırga yaratmaktır. Böylelikle tutsaklar gerileyecek ve  artık mantıksal olarak düşünemez ya da kendi çıkarlarını koruyamaz hale geldikleri korkusuna kapılacaklardır. Bu şok durumunda tutsakların çoğu sorgulama yapanlara istedikleri şeyleri( Bilgi,itiraflar,  daha önceki inançlarından vazgeçme) vermektedirler. CIA’in el kitaplarından biri özellikle veciz bir açıklama ortaya koymaktadır:  Hayat belirtilerinin geçici olarak askıya alınması bir tür psikolojik şok ya da  felce uğratmayla ilgili ( oldukça kısa sayılabilecek) bir madde vardır.Bu duruma, kişiye,  içinde bulunduğu o dünyadaki  kendi sureti kadar aşina gelen dünyayı sanki yok eden  travmatik ya da ikinci dereceden travmatik deney sahip olmaktadır.

                Şok Doktrini bu süreci tam olarak taklit ederek, işkencenin sorgu hücresindeki bir kişi üzerinde yarattığı etkileri  kişisel  ölçüde  yaratmaya çalışmaktadır.Bunun en açık örneği, milyonlarca insan açısından ‘aşina olunan dünyayı yok eden ve Bush yönetiminin uzmanlaşmış bir şekilde kullandığı derin bir desoryantasyon ve regresyon süreci başlatan 11 Eylül şokuydu. Kendimizi birdenbire  bir tür sıfır yılında yaşıyormuş gibi bulduk; dünyayla ilgi olarak önceden bildiğimiz her şey , bir 11 Eylül saldırıları öncesi düşünce” düşünce olarak yok olmaya başlamıştı artık.Tarih bilgimizin gücü kuvveti kalmadı, Kuzey Amerikalılar boş bir levha, Mao’nun kendi halkıyla ilgili olarak söylediği gibi, üstüne  yepyeni ve en güzel sözcüklerin yazılabileceği” temiz bir sayfa haline geldi. Travma –sonrası bilincimizin alıcı tuvaline yeni ve güzel sözcükler yazmak için bir anda yeni bir uzmanlar ordusu ortaya çıkıverdi: Tuvale önce “Medeniyetler Çatışması” şeklinde bir ibare yazdılar. Sonra devam ettiler; ”Şer Ekseni”, “İslamo-Faşizm”, ”Ülke Güvenliği”. Bush yönetimi ölümcül yeni kültür savaşlarına kafa yoran herkesle birlikte, 11 Eylül saldırıları öncesinde ancak hayalinde görebildiği şeyleri gerçekleştirdi:  dışarıda özelleştirilmiş savaşlar sürdürmek ve içeride büyük şirketlere dayalı bir güvenlik kompleksi inşa etmek.

            Şok Doktrininin nasıl işlediğini şuradan görebiliriz;Felaketin kendisi( , darbe, terörist saldırı,piyasanın çöküşü,savaş,tsunami,kasırga) nüfusun tamamını kolektif bir şok durumuna sokar.Düşen bombalar, teröristlerin gerçekleştirdiği bombalamalar, her şeyi yere seren rüzgarlar, bütün toplumları işkence hücrelerinde mahkumları yıpratan yüksek sesle dinletilen müzik ve indirilen darbeler kadar yıpratmaktadır. Yoldaşlarının adına veren  ve  inançlarından vazgeçen terörize edilmiş tutsaklar gibi ,  şoka uğratılan toplumlar da  başka bir yolla,  sıkı sıkıya korudukları şeylerden sık sık vazgeçmektedirler.Baton Rouge’daki  sığınağında göçmen olarak bulunan  Jamar Pery ve arkadaşları, konut projeleri ve kamu okullarından vazgeçmek zorunda kaldılar.Sri Lanka’da  balıkçılık yaparak geçinen insanlar tsunamiden sonra  deniz kenarındaki  değerli topraklarını otel sahiplerine bırakmaya zorlandılar.

           Toplumun nasıl idare edileceği konusunda  ikili bir konsensüs vardı artık:  Siyasi liderler seçimle işbaşına gelmeli, ama ekonomiler Friedman’nın kurallarına göre  yönetilmelidir.Francis Fukuyama’nın dediği gibi , “tarihin sonuydu” bu; “insanlığının ideolojik evriminin son noktası”