1981 yıllıdan beri Kırşehir’de yaşayan biri olarak zaman zaman şu soruyla karşılaşıyorum.

 Ahi şehri Kırşehir’de bu sürede ne değişti?
Arada geçen kırk yılda biz yaşlandık, şehir başkalaştı.
İlimizde O kadar seçilmiş geldi geçti, kimileri vekil, kimileri belediye başkanı oldu bugün birçokları belki hayatta değil.
Hayata olanlarda Kırşehir’deler mi?
Ben görmedim, gören varsa uğrayıp selam vereceğim.
Geçen yıllar içerisinde.
Nüfusumuz biraz artı, ceviz, kiraz, ayva, elma, üzüm, bahçeleri apartman oldu.
Tarihi konaklar, taş binalar yıkıldı adına kentleşme dendi..
Üzülerek ifade etmeliyim ki Kırşehir Anadolu’n bağrında gelişmedi geri kaldı.
Birçok ilçeden daha nüfusa sahip olduk.
Bunun sorumlusu en başta bu şehri yönetenlerdir dersem alınmasınlar.
Bir seçilmiş ben şunu yaptım, şunlar benim eserlerim diyebilir.
Gerçi dese kaç eser sunmuş bu önemli.
Bir dönem, iki dönem makamları ve koltukları işgal etmekten yandaşlarını zengin etmekten başka ne yaptılar dersiniz.
Bunun tek sorumsu seçilmişler mi?
Hayır…
Kötü yönetime rağmen sesini çıkarmayan, benim partim diye oy veren.
Kötü yönetime destek veren vatandaşın hiç suçu yok mu?
Şimdi gelelim Kırşehir özeline.
Anadolu’nun tarihi kadim şehrin değerlerine sahip çıkan var mı?
Yok…
Ahi Evran’la, Âşık paşayla, Süleyman Türk maniyle, Caca beyle, şeyh Edebali ve daha birçokları kim bunlar bunlarla ilgili bir tarihi canlandıran yapılar var mı?
Yok…
Sevdiğimiz yaşadığımız şehrimizin düzenli bir imarı var mı?
Yok.
Gezdiğimiz, dolaştığımız, örnek dediğimiz bir bulvarı, caddesi, sokağı, yaşam alanları var mı?
Yok…
Yaşadığımız gönül şehrin içinde gölgesine sığınacak ağaçların olduğu bir geniş alanlar var mı?
Yok…
Ozanlar şehrinde ’de ağaçlandırılmış geniş caddeler ve kaldırımlar var mı?
Yok…
Yaşadığımız nefes aldığımız şehrimizde park alanları var mı?
Yok…
Şirin Kırşehir’de düzgün bir şehir içi trafik var mı?
Yok…
Bozkırın şehrinde yeterli bir altyapıya sahip mi?
Hayır…
Bunlar çoğalta biliriz.
Şehirleşmede en temel kural önce altyapı, sonra üst yapının oluşmasıdır.
Maalesef ülkemizde çoğunlukla tersi bir durum söz konusu.
Önce binalar yapılıp sonrasında bunların temel ihtiyacı olan, yol, su, elektrik, doğal gaz, internet, kanalizasyon, atık su altyapısı inşa edilir ve bütün bunlar yapılırken önceki yapılan birçok şey bozulur.
Sonuç itibariyle çarpık yapılaşmış, insanların yaşamak istemediği bir şehir ortaya çıkar.
Bugün şehrimizde bunları yaşıyoruz alt yapıya değil üst yapıyı boya, cila yapılmakta.
Alt yapısı olmayan yol, kaldırım döşenmekte.
Hiçbir seçilmiş önce alt yapı demiyor, çünkü seçilmişin oy derdi var, bir daha seçilmek var.
Gönül şehrin gönül insanları olarak yaşamak mı, yoksa yaşanılır bir şehirde gönül insanlar olmak mı?
Ne dersiniz dostlar…