Sabah namazında arkadaşlarımla erken sayılabilecek bir zamanda Kabe'yi görecek bir noktaya yerleşip ezan sesiyle birlikte hocanın Tekbir sesini beklemeye başladık.
İhramlı olmayanlar tavaf alanına alınmadığı için üst kata çıkmıştık.Birazdan Kabe'nin güzel kadife sesli kârisi/ İmam Mahir el Muayyikılî " Allahu Ekber!" diyerek namaz kaldırmaya şurû etti.
Bir müddet dua ettikten sonra otele dönüp kahvaltımızı yaptık. Kahvaltıda yok yoktu gerçekten de...Her türlü yeşillik her türlü kahvaltılık yiyecek self servis hizmetimizdeydi.Milli Görüş'ün işletme disiplini ,temizliği ve anlayışı teşekkürü hak edecek kadar özeldi.
Kimse bizi rahatsız edecek bir şey söylemedi/yapmadı. Ücreti de çok uygundu: Dört yataklı bir odanın günlüğü 100 riyal ,sabah ve akşam kahvaltısı da 20 riyalden 40 riyaldi...Dışarıda bu fiyatlara karnınızı duyurmamız muhâl.
Güç toplamak ve bu gün için yaptığımız planlamaya sadık kalabilmek adına bir /iki saat kadar istirahat ettik.Bu arada Yemenli Neşwan'ı aradım. "10 dakikaya kadar otelin önünde olurum." diye cevap verdi.Gezeceğimiz yerler açık alan olduğundan dolayı şapka almamızın zaruri olduğu gün günü ortadaydı. Yanımıza açlığımızı bastırmak için kaju/fındık/üzüm ve bademden müteşekkil karışık çerezden de aldık.
Hakikaten de Neşwan hemen otelin önüne ulaşıp bizi beklediğini haber verdi telefonla.Grupla aynı zamanda ve hızlı hareket etmek her zaman kolay olmuyor. Şimdi de öyle tahakkuk etti.Biraz geç de olsa yola çıktık. Neşwan uzun farları yakıp yerini bildirdi. Arabaya atlayıp Aziziye ana yol/Taif yoluna çıktık. Önce binbir zorlukla (çünkü neredeyse bütün yollar beton bloklarla kapatılmıştı) Arafat'ta Cebeli Rahme'ye yakın bir tâli yol bulup oradan ilerledik. Tur şirketlerinin otobüslerini durdurdukları bir noktada aracı park edip alel akdam Cebeli Rahme'nin dibine yaklaştık.Demir bariyerlerle kapatılmış bölgede Arafa vakfesinde yapılan dualar gibi uzunca bir dua ile Rabbimize arz ettik hâli pür melalimizi...Maalesef bakım ve tesviye çalışmalarından dolayı çıkmamıza izin vermedi muvazzaflar...
Tam dağın yanı başında Mescidi Haram'daki serinletme sisteminin aynısını inşa edilmiş. Sadece insanlar değil güvercinler de bu sistemden faydalanmak için tam altında durmaya önem veriyordu.Araçtan indikten sonra zehab ve avdede yol boyunca sıralanmış bulunan seyyar satıcılardan soğuk su/nar(rumman) suyu,dondurma ve su aldık sıcağın yıkıcı etkisini hafifletmek amacıyla.
Oradaki işimiz bitince ilk insan hakları evrensel beyannamesi de kabul edilmesi gereken , Resulullah'ın 124 bin sahabeye Veda Hutbesi'ni irad ettiği Nemire Mescidi'ne gittik tahiyyatu'l mescid namazı kılmak için. Lakin kocaman mescidin her kapısında oturan kalabalık görevliler peçeli,abayeli kızların haricinde kimseye izin vermediler bakım çalışması var bahanesiyle.
Bizden başka kafileler de aynı şekilde mescidin önüne serilmiş ve üstü güvercin tüyleriyle dolu halıların üzerinde namaz kılıp ayrılıyorlardı.
Oradan ayrılıp Kuran-ı Kerim'de
" Arafat'tan sel gibi akıp Meşari'l Haram'a varınca atalarınızı zikrettiğiniz gibi hatta daha kuvvetli bir biçimde Allah' zikredin" ayetinde Meşari'l Haram ismiyle varid olan Müzdelife'ye vardık. Zilhicce'nin 9.cu günü akşam namazında başlayıp 10. gün şuruk vaktine kadar bekleyip vakfe duası yapmanın vacip olduğu bu mübarek alan da tıpkı Arafat gibi ıssız sayılırdı. Hac mevsimindeki izdiham bir an gözümün önüne geldi de "şu caddeler,şu yollar, şu ağaç altları, şu su sebilleri, şu wc'ler ,Şeytan taşlamak amacıyla taş toplanan şu toprak yığınları kum gibi insan kaynarken şimdi ne haldeler!" diye sesli bir şekilde düşündüm...
Müzdelife aynı anda beş milyon hacının rahat bir şekilde geceleyebileceği kadar muvassa' bir mekan sayılır. Hacılar Arafat'tan güneş batınca otobüslerle nakledilmesi başlanır Bazen gece yarısını geçer taşıma işi.Bir seferinde biz de gece saat onbir gibi Müzdelife Dağı'nın dibine zar zor ulaşabilmiştik.
Işıklandırma amacıyla çok uzun kuvvetli lambaları olan bir aydınlatma sistemi mevcut.Neredeyse gündüz gibi aydınlık sağlayan bir sistem.
Hasta, yaşlı, çocuk ve zaruri olarak hacıların hizmetini gören görevliler haricinde isfırarı şems tebellür etmeden buradan Mina'ya doğru hareket etmek Sünnete muğayir bir fiil ancak bazı şirketler ve diyanet, kalabalık ve meşakkkati illet göstererek bütün hacıları gece yarısından sonra Mina çadırlarına kadar yürütüp bir müddet dinlendikten sonra mübaşereten Cemretü'l Akabe(büyük Şeytan)'yi taşlatıp otellere götürüyorlar. Diğer ülke hacıları ise sabah sarılığından sonra Mina'ya geçerler.
Müzdelife'den Mina'ya doğru eski günleri hatırlayarak geçirdim.İzimizin Resulullah ve Ashabının izine karıştığını tefekkür ettim. Hac, umre ibadetleri semboller/şeair ve makasıdı /taşıdığı manevi haykelesi üzerinden okunmalıdır..O vakit insanda dönüşüm husule gelebilir ancak...Aracımız, Mina çadırlarını üstte gören yeni münşa bir köprünün üstünden geçerken, araçların hacıları taşırken kullandıkları en mühim yollardan birisi olan Muaysım Köprüsüne takıldı gözlerim. Kimbilir kaç milyon hacıyı ya üstünden geçirdi ya da onlara güneşli günlerde gölgelik vazifesi yaptı.
Mina; ahde vefanın, ubudiyetteki sadakatin, nefis ve müştakkatini ezme iradesinin , küfrün/tuğyanın ve isyanın müşahhas timsali olan Şeytan'ın tuzaklarının tekbirle,kurbanla,sabırla ve taşla boşa çıkarmanın tezahür makamıdır. Müzdelife sınırında başlayan sabit çadırlar, eyyamı teşrikte mebiyt mekanı olarak kaç defa bağrında sakladı bizi...Mina'nın Cemeratla birleştiği yerde mükâm, merviyâta göre Resulullah'ın 70 Nebi'ye namaz kıldırdığı Mescid-i Hafy'ta arabayı park edip hemen yanında iki rekat tehiyyat namazı kıldık.
Cemerata da çıkmayı planlamıştık fakat oraya giden yol kapatılmıştı. Oradaki memurlar ziyaret yapamayacağımızı
haber verince aracı doğruca Vadi Nu'man tarafına doğru sürmesini söyledim Neşwan'a. O yol Arafat'ın arkasından Taif yoluna çıkardı ki biz beş yıl buyunca bu yolu kullandığımız için iyi biliyordum..Oradan da Haram'a dönünce Nur Dağı 'na vasıl olacaktık. Esasında başka yollarla da ulaşılabilir fakat o yol bomboş olduğu için bu seçeneği benimsedik...
Anlaşmamıza göre Nur Dağı'nın eteğinde mâr yolda inecektik arabadan. Sonrası bize aitti...Hira Mağarası'nı merkeze alan bir konseptle Hira Kültür Mahallesi isimli bir proje yürütülüyor veliyyü'l ahd Muhammed b.Selman tarafından.Proje kapsamında eski Hira yolu atıl bırakılırken ilerideki düz yerde hem eğimin neredeyse yok edildiği stabilize bir yol ve yanında da muntazam ve basamaklar arası küçük mesafeli bir merdiven sistemli yürüme yolu inşa edilmiş.
Esasında daha evvelden dört defa çok va'rah bir parkuru 10 yıl önce kullanarak tırmandığım için biraz isteksizdim. Hatta Hikmet ve Ümit kardeşlerimin de rağbeti zayıftan da zayıftı.Lakin yolu görünce birden bütün endişe ve tereddütlerim kayboldu. Ben hammamat ziyareti den döndüğümde neredeyse 500 metre gitmişti yolda .Hemen telefon ettim .Yola çıkmadan önce limonata ve dondurma alarak enerji depolamayı ihmal etmedim...
Petlas'ts bakım ustası olarak çalışan Ersan kardeşimle birlikte bir yandan Hira'da vahyin iniş serüvenini tahliye eden belgesel tadında bir video çekerken diğer yandan yeni açılan yol güzergahının ne kadar güzel olduğunu dile getirip durduk. Tabii dinin bir ekonomik kaynak olarak görülmesinin yanlışlığını da vurgulanması ihmal etmeyerek...Özellikle Pakistanlı umrecilerden bazı gençlerin bizim de zamanında kullandığımız aslî tırmanış yolunu kullandıklarını şahit olmak ilginçti...
Yol boyunca çoğunluğu Pakistanlı seyyar satıcılarla karşılaştık. İlkokulda okuduğunu sonradan öğrendiğimiz bir çocuk okul çantasının içini yarım litrelik soğuk sularla doldurmuş gittikçe dikleşip zorlaşan yolu önümüzde tırmanırken yorulmuş olacak ki bir kayanın gölgesine sığındı. Ersan ile yanına oturduk. Hem dinlenecek hem de çocukla biraz sohbet edecektik. Pakistan okulunda okuyor boş zamanlarında su satarak aile bütçesine katkıda bulunduğunu öğrenince Maşallah aleyk " diyerek takdir ettim. "
Sekseni belki de doksanı geçmiş yaşlı bir kadının iki kolunda iki kişi insanı yormayan stabilize yolda aheste aheste inişin görünce isteksizliğime üzüldüm.En küçük bir hastalıkta, ağrıda ,sızıda veya yorgunlukta kayış yarmayı halt belleye belleye bugün yaşadığımız mızmız, korkak, neme lazımcı, kolaycı, pasif , menfaatçi şahsiyetler olup çıktık maalesef...
Yolun yarısına kadar Ersan, birbirinden güzel fotoğraflar çekip durdu. Kendi deyimiyle dört kişilik grubumuzun fotoğrafçısı sıfatını bihakkın kazandı.Bu kadar fotoğraf ve video paylaşabilmemiz onun özverili tutumu ve çalışkanlığıyla alakalıdır...
Yolu tam yargılayıp da dağın zirveye doğru iyice daraldığı çetin ve parçalı sert kayaların olduğu mıntıkada Tarık kadim ile tarık cedid tevahhud ediyordu.Beş /on yıl evvelki doğal ve kaygan /tehlikeli yol gibi olmasa da hâlâ iptidai haliyle duruyordu. Zirveye ulaşınca mağaranın önünde namaz sırası bekleyenler , kayaların üzerinden Mekke'yi seyredenler, etraftaki mistik havaya uyum sağlamaya çalışanlar, mağaranın yanındaki en tehlikeli keskin bölümde namaz kılanların hareketli halleri dikkatimizi celbetti.
Ben ,mağaranın arkasından dolanıp mağaranın önündeki kalabalığın azalmasını beklerken aynı zamanda Ersan'ın muhtelif fotoğraflarını çektim.
Ben mağaranın önüne gelinceye kadar Ersan arkadan dolandıktan sonra mağaraya girip namaz kılmıştı bile.Önümde kimseyi itiklemeden sırasını bekleyen , kırk kırkbeş yaş civarında ,iri yarı adam telefonu bana uzatarak " Fotoğrafımı çekebilir misiniz?"
dedi."Memnuniyetle", dedim ve adamın arzuladığı şekilde cevvalle bir sürü video ve fotoğraf çektim.Adamdan sonra da ben oturup dua ettim. Doyamadım da fazla tefekkür edemedim de zira arkadakilerin tazyiki iyiden iyiye artmıştı.Yolda ve tepede o kadar kalmamıza rağmen Nur Dağının sakinleri olan hırsız maymunlar piyasaya çıkmadı..
Zikretmek lüzumu hissettiğim hususlardan birisi de taşlara yazdığımız arkadaş isimleri...Arkadaşlarımızın isimlerini beyaz taşla kara kayaların üzerine yazıp fotoğraf çektik; vatsap gruplarında paylaşınca herkesten ayı talep gelmeye başladı...Aşağıya doğru inerken fazla oyalanmadık fakat yine de kayaya birkaç kişinin daha ismini yazma işi bizi epeyi geciktirdi.
Yolun ikiye ayrıldığı noktaya gelmeden hemen önce Hira'da fotoğraf ve videosunu çektiğim uzun boylu pehlivan yapılı adamla karşılaştık. Adı Rabia imiş.Bir asır önce Mardin'den Lübnan'a göç eden dedelerinin mezarının Adana/Mersin'e medfun olduğunu, Almanya'nın Berlin şehrinde yaşadığını,üç alanda ustalığının ( meyve suyu hazırlama, Badygard, berberlik) bulunduğunu, kendisinin bir kolunda Türk kanı diğer kolunda ise Arap kanı taşıdığını,birçok sanatçı ve devlet adamıyla fotoğraf çekindiğini( bunları gösterdi),Türkiye 'de evinin olduğunu, şimdiye kadar neden gelmediğini anlayamadığını belirterek kendisine çok kızdığını anlattı...
Yol boyunca İslam aleminin halini konuştuk; Sahabe neslini andıran hakiki yiğitliğin ve imanın ne olduğunu tüm cihana gösteren kutlu bir nesle şahitlik ettiğimizi belirtti. "Bu kutlu neslin ümmetin yüzakı Gazzeli Müslümanlardır" diye ilave etti.Bu yaşına kadar umreye gelmeyi muhtelif esbap yüzünden ertelediğini fakat bu sefer gelerek ne kadar muş'ir, müstesna , mu'tena ve muhyî bir ibadet olduğunun şuuruna erdiğini belirtti...Bıiznillah münzü'l ân her sene gelmeye ahdettiğini ifade etti.
İslamın dünü, bugünü, Müslümanların dağınıklığının hangi problemlere yol açtığı, umumen İslam ülkeleri , hususan da Arap ülkelerindeki hükkâmın ve ruesânın ABD ve Batı'nın tesirinden kırtulmadan,İslam ahlamo hakim olmadan gerçek bir kurtuluşun vaki olamayacağını konuşan koca yürekli bir Müslümanla yarım saatlik sohbet ufkumun önündeki umutsuzluk bulutlarının dağılmasına sebep oldu; hamdettim.
Aşağıya inince küçük temviynatta meşrubat ikramı için küçük bir münaza geçti üçümüz arasında.Rabia bizden baskın çıkıp da yemin edince ikrama "pekâlâ" dedik.Tam bir ticarî merkez/küçük bir AVM haline gelen Hira Kültür Mahallesi'nin ekranlara yansıyan Rü'yeti 2030 hutetini seyrederek dışarıdaki taksicilerin kâin olduğu yol kenarına çıktık.
Ta Riyad günlerinden bildiğimiz El Baik şubesinde anlaştığımız şekilde karnımızı doyurmak fikrindeydik. Ana yol iki farklı duble yol şeklinde düzenlenmişti. Uzak yoldaki lokantanın karşısına kadar yürüyünce Mat'amü'l Hâşi tabelasıyla karşılaştık.Uzaktan kırmızı giydirmesi ve tabelasıyla Al Baik'e müteşabih yerin kepse hâşi olduğu belli olmuştu. Meşyen alel akdâm 300 metre kadar sonra Al Baik göründü. Aç kurda dönmüş nefsimizi ve zil çalam karnımızı bol yağlı brostlarla buluşturmaktan başka hiyarât yoktu.
Kasanın önündeki sıraya girdik;üç decac brost adi bir de semek musahhab ile sûm ziyade siparişimizi verdik.Al Baik farklı, doyurucu ve bol kepçe bir lezzet fakat yemek için tek masa bile bulmak imkansız olunca yakındaki bir parka gittik ancak çocuk doluydu içi.Mecburen döndük ki Sarı Hafız diye hitap ettiğim Ümit kardeşim boş ve geniş bir mekan gördü.Yemekten sonra bir taksi çevirip Gazze yönünden Haram'ın yanındaki çoklu köprünün berisinde indik...
Yatsı namazında imama iktida ettik. Üst katlarda yer olmayacağı tahminiyle avluda oturduk bir süre...Akabinde de önünde Hennes Milli Görüş yazısı mevcut olan kırmızı otobüsle otele döndük .Akşam yemeğini yemediğimiz günler için tuttuğum çeteleye birleştik daha attım. Yarın çok zorlu Taif gezisi ve dönüşte Seylü'l Kebir/Karnü'l Menazil'de ihrama girerek yapacağımız mîkat umresi bekliyordu bizi...