Fakat akşamüzeri eve gelip  sofraya oturduğu zaman  bu beyaz ekmeği gören Talat Paşa en küçük dilimleri bile toplattı ve şoförünü çağırarak  şu emri verdi:

“ Bunları İsmail Hakkı Paşa’ya götür ve  selamımı söyle. Biz her gün vesika ile ekmeğimizi  mahallemizin fırınından alıyoruz. Bu ekmeğe ihtiyacımız yok.”

                Talat Paşa çok cesurdu, tehlike nedir bilmezdi, yakın arkadaşları: “ etrafında kim bilir, ne maksatla kimler dolaşıyor dikkat et”  demelerine rağmen,  bu sözlere aldırmaz, evden işe  veya gideceği yere tek başına giderdi. İyi silah kullanır, herhangi bir tehlike veya suikast ihtimaline karşı  yanında  sürekli silah bulundururdu.

                   Cemil Topuzlu Paşa, Talat Paşa’nın Dahiliye Nazırlığı döneminde yaşadığı bir  anısını şöyle anlatır: “ Bir gün beni nezarete çağırdı, gittiğimde  odacı  nazır beyin derhal geleceğini ve  odasında beklememi söyledi.Biraz sonra Talat Paşa girdi, koltuğuna oturdu, pantolonunun arka iki cebinden ,  büyükçe iki revolver çıkarıp çekmecesinin gözüne koydu ve  bana dönerek: “Paşa, sen bir meşrutiyet nazırının cebinde, hem de iki tane tabanca taşıdığına hayret edersin.Ne yapalım, düşmanlarımız pek çok, bize suikast yapmaya uğraşıyorlar.Kendimi müdafaa için bunları taşırım.İyi silahlar,  iyi silah kullandığım için bana tabanca sıkmak güçtür.”…Bununla beraber bizim gibilerin, yani büyük inkılap yapanların, ölümü kurşundandır.Bundan yakamızı güç sıyırırız, dediğini hala unutmuyorum”. demiştir.Paşa’nın tabanca ile atış yaparken bir fotoğrafı vardır. Geçtiğimiz aylarda Paris olimpiyatlarında Yusuf DİKEÇ’in dünyada gündem olan atış şekli ile aynıdır. Paşanın ifadelerine bakılırsa  geleceğinin nasıl olacağını  söylemiş  yazımızın sonuna doğru anlatacağımız gibi söylediği gibi de olmuştur.

                   Paşayı yabancı gözüyle  tahlil eden Bernard Lewis: “Triomviranın üçüncüsü ve hepsinin  çok ötesinde  daha yetenekli olan Talat Paşa, süratli ve nüfuz edici bir zeka sahibi,  gerektiği zaman şiddetli fakat hiçbir zaman fanatik ve kindar olmayan bir adamdı.Çağdaş bir Avrupalı  gözlemciye göre  Türk Devriminin  Danton’u idi” diyecektir.

                Paşa  neşeli, rahat ve nezakatli bir insandır. Az fakat temiz konuşan bir yapıya sahiptir. Talat Paşa merasim ve  teşrifattan hoşlanmazdı.

                 Hüsamettin ERTÜRK: “Ruhen demokrat yaratılmış,riyadan, gösterişten uzak bir insandı Sadrazam olduğu gün de bunu göstermişti. O zamanlar sarayda mutad olduğu veçhile Sadrazama, huzura girecek salonun  iki kapısı birden açılır, saray hademeleri, baş vezirin ayaklarına kapanırdı. Talat Paşa, bunu fazla görmüş ve Başmabeynci  Lütfi Simavi ile görüşerek bu uygulamaya son verilmiş; Talat Paşa’ya kapının  tek kanadı açılacak ve hademeler  ayağa kapanmayacaktı.”

                 Paşa, Dahiliye Nazırı ve Sadrazam olduğu dönemde bile   Tahsisat-ı Mestureyi(örtülü ödenek) kullanmamış, kendi maaşından  muhtaç olanlara yardımda bulunmuş, maaşı yetmeyince de  arkadaşlarından borç para ister hale gelirdi. Sadrazamlara tahsis edilen , Nişantaşı’ndaki  muhteşem konağa taşınmamış, İstanbul’dan ayrılana kadar, Yerebatan  caddesindeki, alelade  büyük kargir evde oturmuştur.

               Talat Paşa, sadrazam olduğu dönemde bile  çoğu zaman  para sıkıntısı içerisinde idi. Bir gün karısı: “Paşam,   kendimizi neden bu kadar sıkıyoruz? Dediği zaman, Talat Paşa ciddi bir tavırla: “Ne yapayım,  ben zengin bir adam değilim ki” derdi.

                Nazır olduğu zaman seyahat için aldığı paradan  artanı vezneye iade ederdi.Halbuki  alınması icap eden paradan  iade edilmezdi. Bunu hatırlatan veznedara Talat Paşa: “ Ben hakkım olmayan parayı almam”  diyerek iade ederdi. En büyük mevki bile  ona en küçük gurur vermemişti ve ekseriya halk arasına karışır  tramvayla yolculuk ederdi.