İran Cumhurbaşkanı Reisi ve yanındakiler kaza sonucumu öldüler.
Ne diyelim ölenlere Allah rahmet etsin.
Ölüm dediğin Cumhurbaşkanı da olsanız gelip buluyor.
Bunun adına suikast deyin, kaza deyin, ihmal ne derseniz deyiniz sonucu belirleyen Allah.
Ölüm geldiğinde ne bir saniye geri alınıyor, ne de ileriye can alan melek rütbeye, unvana, makam, koltuğa bakmıyor verilen emre itaat ediyor.
Bir ülkenin Cumhurbaşkanı kaza sonucu ölüyor.
Ölüm kader olsa da ölen normal bir köylü çoban değil.
Birçok ihtimaller konuşulacak, tartışılacak ve unutulacak.
Ne kadar kaza demiş olsalar da olayı en iyi bilen İran istihbaratı olacaktır.
Birçok komple teorileri konuşuluyor.
Ölmeye gör öldükten sonra konuşan çok olur.
Yok suikast, yok İsrail, yok Amerika, yok İran ağzı olan konuşuyor.
İran Cumhurbaşkanı olunca teorilerde geliyor.
Birçok insan, İran’ın en önemli isimlerinin kaza sonucu ölmüş oldukları değil, kaza süsü verilerek öldürüldükleri ihtimali üzerinde duruyor.
Nitekim Orta Doğu aylardır cadı kazanı gibi kaynarken böyle bir sonun kaza olacağına haklı olarak kimse ihtimal vermiyor.
Tabii insanların böyle düşünmelerinde Reisi’nin Azerbaycan ziyaretinde otuz yıllık ABD yapımı bir helikopter kullanılması, sınırı geçtikten sonra karayolu ulaşımı imkânı bulunduğu halde havayolunda ısrar edilmesi, helikopterin rotası ve olumsuz hava koşullarına rağmen helikopterin kaldırılması önemli faktörler.
Peki, bu bir suikast ise kim yaptı ve İran böyle bir durumda ne yapacak?
Reisi ve Abdullahiyan’ın da içinde bulunduğu heyetin ölümleri eğer bir suikastsa, bunda Orta Doğu’yu istediği şekilde dizayn etmeyi arzulayan ABD’nin payının olmaması mümkün değil.
İran devriminden bu güne kadar barışık olmayan iki devlet.
Dolayısıyla hadisede ABD parmağı varsa, İsrail’in de işin içinde olduğunu söylememek yanlış olur.
İsrail Yahudi çakma devlet Gazze bataklığında çıkmıyor katliamla, kan dökerek teslim almak istiyor Allah’a kendilerini adamış şehadet aşkıyla savaşan bir Müslümanlar orada.
Yaşanan hadise, tam olarak CIA tarzı bir operasyon gibi görünüyor.
Fakat bu İran dinamikleri tarafından planlanan ve ABD tarafından desteklenen bir operasyon mu yoksa ABD’nin planlayıp İran’ın iç dinamiklerinden destek aldığı bir operasyon mu zaman gösterecek.
Yani işin özü şu: Talep İran’dan mı geldi yoksa ABD’den mi?
Bu da şunun için önemli: Organizasyonu ABD’nin yapmış olması demek, ABD’nin İran’ı ve İran üzerinden Orta Doğu’yu yeniden tasarımlamak istiyor olması demek.
Bu durumda hala ABD’ye karşı direnen bir İran var demektir.
Fakat hadisenin İran tarafından planlanıp ABD desteği ile hayata geçirilmesi demek, ABD’ye karşı direncini kaybetmiş ve kabuk, rejim değiştirmek isteyen bir İran demek.
Zamanla göreceğiz.
Peki, durum buysa İran ne cevap verecek?
Eğer Reisi’nin öldüğü kaza bir suikast ise muhtemelen İran bunu kabul etmeyecek ve görünür bir intikam gütmeyecek.
Çünkü Cumhurbaşkanının suikast ile öldürüldüğünü kabul etmek, Orta Doğu’nun en önemli bölgesel güçlerinden biri olan İran’ın karizmasını uluslararası arenada ciddi ölçüde çizer.
Zaten cumhurbaşkanını koruyamamış olması İran’a karşı bakış açısını önemli ölçüde değiştirdi.
Öte yandan İran, Reisi ve beraberindeki heyetin ölümlerinin suikast olduğunu kabul ederse bunun kim tarafından yapıldığını da açıklamak zorunda.
Hatta bırakın açıklamayı, buna bir cevap vermek zorunda.
Bu cevap da ancak savaş ilanı olabilir.
Yani İran’ın bu hadisenin suikast olduğunu resmen kabul etmesi, İran’ın resmen bir savaşa girmesi anlamına gelir ki İran böyle bir savaşa girmeyi asla kabul etmeyecektir.
Dolaysısıyla çok büyük bir ihtimalle Reisi ve beraberindeki heyetin ölümünün asıl sebebini hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz gibi gözüküyor.
İran halkı Cumhurbaşkanlarına ağlasa da, sızlasa da derin devlet işini biliyor.
REİSİ'NİN ÖLÜMÜ KAZA MI ?
Zafer ÇAM
Yorumlar