Dâhiliye Nazırı olarak 19 Ekim 1879 da göreve başlayan Mahmud Nedim Paşa, Yıldız Mahkemesinin en büyük sanıklarından Midhat Paşa’nın hasmı idi.
(Abdülaziz dönemindeki ilk sadaretinde, yaptığı halkın şikâyetlerine sebebiyet veren icraatlarını Padişaha Midhat Paşa bizzat söylemiş, Abdülaziz bunun üzerine onu Sadaretten alarak, yerine Midhat Paşa’yı atamıştı; 1872. Midhat Paşa yaptığı denetimde hazinede 100.000 liralık bir açık tespit etmiş ve Muhmud Nedim Paşa’ya zimmet çıkartmıştı. Gerçekte, Mahmud Nedim Paşa bu 100.000 lirayı Abdülaziz’e verdiğini asla söylememiştir. Kastamonu’ya Vali olarak atanan Mahmud Nedim Paşa’dan bu 100.000 lirayı Abdülaziz affetmişti. Bundan dolayı Midhat Paşa’ya hasım olan Mahmud Nedim Paşa, Dâhiliye Vekili idi.)[1]
Adliye Vekili olarak da 1881 de Ahmed Cevdet Paşa idi ki, onun da Midhat Paşa ile arası açıktı.
İstinaf Savcısı Aleksaniyan Ohannis Bey Edirne’ye tayin edilerek yerine Abdüllâtif Bey tayin edildi.
İstinaf Savcı yardımcılarından Yesâri-zade Arif işe karıştırılmayıp yerine başkasına baktırtıldı[2]
CİNAYET MAHKEMESİ TEŞKİLİ VE ÜYELERİ
Süruri Efendi; Birinci Başkan: (Midhat Paşa Tuna Valisi iken Rusçuk Naibi Süruri Efendi’yi suiistimalinden dolayı görevden almış ve memuriyetine son vermişti. Bu Süruri Efendi bundan sonra ve özellikle Midhat Paşa’nın Suriye Valiliği zamanında her fırsatta Saraya jurnaller vermişti. Süruri Efendi O sırada, Dâr-ı Şûra-yı Askerî üyesi olan Nusret Paşa ile birlikte hareket ediyordu. Elde ettiği bilgileri Nusret Paşa’ya yollayarak, gerekli yerlere ulaştırılmasını talep etmekteydi. Gönderdği her mektupta Midhat Paşa Hakkında “şarlatan dinsiz” ve “budala herif” gibi hakaretlerde bulunuyordu.[3] Süruri Efendinin verdiği jurnaller sonucu Padişah’ın Midhat Paşa hakkında vehmini artırmıştı.[4] Sururi Efendi Mahkemenin 2. Günü bir açıklama yaparak; Midhat Paşa’nın Tuna Valiliği döneminde Tuna Vilayeti Mahkeme-i Şer’iye ve Divan-i Temyiz Reisliği görevinde iken bazı sebeplerden dolayı istifa ettiğini, Midhat Paşa’nın bu durumu aleyhine bir hareket olarak görerek kendisinin bulunduğu bir mahkemede yargılanmak istemediğini ve talebi kabul edilmediği takdirde savunma yapmayacağını bildirdiğini söylemiş, yasal olarak mahkeme başkanlığına devam etme yetkisi olmasına rağmen vicdanının sesine kulak vererek mahkemeden sarf-ı nazar ettiğini ifade ile riyaset makamını İkinci Başkan Hristo Forides Efendi’ye bırakıp salondan çıkmıştır. [5]
Ali Sururi Efendi’yi bu işe Midhat Paşa aleyhtarı Adliye Nazırı Ahmed Cevdet Paşa tavsiye etmişti.[6]
Hristo Foridis Efendi: İkinci Başkan
Mahkeme Azaları:
Emin Bey, Alman mühtedi.
Hüseyin Hamit Bey,
Emin Efendi
Gadban Efendi.
Savcı: Latif Bey.
Muavinleri: Reşid ve Raif Beyler
Baş Kâtip: Emrullah Efendi
Zabıt Kâtipleri: Şakir, Rıza, Sedat Aziz, Tahsin, Nuri Zekai ve Ropen Efendi.
Mahkeme heyeti dışında sorgulamaları yapmış olanlardan meşhur Fındıklılı Mehmed Efendi ile Hüseyin Şükrü efendiler de bulunuyordu.
Savcıların itham ve müzakeresi için Adliye Dairesinde özel bir oda bulunduğu halde, üç kişilik bu heyet bile özel dairesinden kaldırılıp “Sultan’ın Evi” ne nakil ve 500 kişi kapasiteli İstanbul Cinayet Mahkemesi Salonu bırakılarak, halkın yaklaşamayacağı Yıldız Tepesinde Malta Köşkü havzasında çadır altında muhakeme yapılmıştır.
Bu mahkemenin kapatılan Meclis-i Mebusan Dairesinde yapılması Özel Meclis ve Bakanlarca karar verilmiş iken, bu kararın geçersizliğine çalışan ve hizmet eden kimdi?
Davetlilerin sayısının 3.000 i geçeceği sebebiyle Mahkeme Salonu Yıldız tepelerine nakledilmiş olduğu halde niçin dinleyiciler için bastırılan biletler tamamen dağıtılmadı? İki yüz kişiyi aşmayan elçilik tercümanlarından, basın muhabirlerinden, ümerâ ve Mabeyin zabitanından ve sadakatine itimat edilen birkaç fertten başkasının Muhakeme meydanına çıkmasına ve sandalyelerin boş kalmasına, kapıda beklettirilen kapıcılar tarafından niçin mani olundu? Bu tehdit ve sınırlamalar hangi galip kuvvetin ve zorbanın emriyle meydana getirildi?
CİNAYET MAHKEMELERİ BİR BAŞKAN DÖRT ÜYEDEN OLUŞUR
Teşkil-i Muhakeme Kanunu gereği Cinayet Mahkemeleri bir reis ve dört üye olmak üzere toplam beş kişiden oluşması gerekirken, kanuna aykırı olarak, Süruri Efendi Reis, Hristo Foridis Efendi İkinci reis, Hüseyin Hamid ve Emin Beyler, Hacı Tevfik ve Takfor Efendiler üye sıfatıyla altı kişi olarak tertip edilmiştir.
Bogos Şaşyan Efendi, Cinayet Mahkemesinin daimi üyesi ve ihtisas sahibi idi. Takfor Efendi ise Hukuk ve Ticaret Mahkemeleriyle iştigal etmişken Bogos Şaşyan Efendi Cinayet Mahkemesinden çıkarılıp yerine Takfor Efendi getirildi. (Takfor Efendi Köçeoğlu Davasında rüşvet almaktan memuriyetten uzaklaştırılmıştı. Ve üç sene sonra memuriyetin alt tabakasından başlayarak hâkimler sınıfına girmiş, fena hallerinden dolayı kadro haricinde kalmıştı. İşte Takfor Efendi, memuriyetini korumak için her emre uyar, Bogos Efendi ise vicdanının sesinden başka bir şey tanımaz olduğundan, Bogos Efendi müdavimi bulunduğu Cinayet Mahkemesinden çıkarılmış, onun yerine Takfor Efendi getirilmiştir.)
(İstikâmet ve bağımsızlık fikriyle kamuoyunun takdirini kazanmış Macar Emin Bey’in oyunun temayülü belirsizdi.)
İşte buralar cinayet tertipçilerince etraflıca düşünülmüş ve şayet, yasaya göre hâkimler heyeti beş kişiden oluşsaydı ve Macar Emin Bey ve Bogos Efendi heyette bulundurulsaydı, bunların her ikisine yaklaşmak veya bunlara nüfuz etmek mümkün olamayacağından ve iki kişi beraat kararı verdiği takdirde suçluluk için üçte iki çoğunluk elde edilemeyeceğinden, Emin Bey’in ise değiştirilmesinde birçok mahzurlar görüldüğünden onun kalmasıyla her ihtimale karşı emre tabi altıncı bir üye Heyete dâhil edilmiştir.
Dâhiliye Nazırı Mahmud Nedim Paşa, Takfor Efendi’yi makamına çağırarak, “ Sakın Midhat Paşa ve saire lehine oy kullanmayınız. Yoksa cümleniz Fîzan’a sürülürsünüz” diye tehdit ettiğini Gülbankyan Efendi açıklamıştır. [7]
Muhakemenin cereyanı esnasında Macar Emin Bey; “Bunlar hepsi düzmedir. Birer zillet yapıyorlar ki tarif olunamaz” dediğini Muhâsebât Divanı eski Başkâtibi Atâ Beyefendi açıklamıştır. [8]
Yıldız’daki Mahkeme platformu şöyleydi:
Bir tarafta Mahkeme Divanı olacak yerin ortasında yarım metre bir çukur oluşturulmuş. Bu çukura sanıklar dizilmiştir. Diğer taraftan Hâkimler Heyeti’nin mükellef koltukları arkasına yaldızlı iki sandalye konulmuştur. Birisi Adliye Nazırı Cevdet Paşa’ya diğeri Mabeyinci Ragıp Bey’e tahsis edilmiştir.
Ara sıra Cevdet Paşa Hâkimler Heyetine, Ragıp Bey’in ise hem Hâkimler Heyetine hem de İstinaf Savcısına gizlice ifadelerde bulunuyorlardı. Celse aralarında Hâkim Heyeti müzakere çadırına girdiğinde Adliye Nazırı Cevdet Paşa ve Ragıp Bey ve İstinaf Savcısı Latif Bey de çadıra giriyorlardı.
Bir Adliye Nazırının İzmir’e kadar gelip de yanında götürdüğü birkaç sorgu hâkimleriyle Midhat Paşa’nın sorgulamasına başkanlık etmesi, Sanıkların sorgulaması sırasında Hâkimler Heyetinin çadırına girmesi, hâkimlerin bağımsızlığına müdahale değil midir?
Bir takım yâverler ve zabitler (subaylar), Hâkim Heyetinin arkasında ve dinleyiciler arasında Abdülhamid’in kulağı olarak bulunuyorlardı. Bunlar sanıkların ve hâkimlerin ağzından çıkan sözleri Abdülhamid’e ulaştırıyorlardı.[9]
Ayrıca kısas gerektiren böyle katil davalarında ölünün vârisleri, mahkemeye davet edilir. Asaleten veya vekâleten mahkemede huzurlarıyla yetinilmeyip kısas istedikleri takdirde Şer’i Mahkemeye sevk edilir.
Mezkûr zabıtların tetkikinden, adı geçen ölünün vereseleri Mahkemeye daveti veya istinabe yoluyla şikâyetinin dinlenmesi ile ilgili bir kayda rastlanmamıştır. Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan ve oğlu Yusuf İzzeddin Efendi, Abdülhamid tarafından şifahen ve yazılı sorulara karşı, Abdülaziz’in intihar ettiğini, öldürme olayının olmadığını kesin bir dille beyan etmişlerdir.
Ölünün mirasçılarının bu beyanatına rağmen gerek İstinaf Savcısı Latif Bey ve gerek Cinayet Divanı birinci ve ikinci reisleri mahkeme esnasında adı geçen mirasçıların dava ve şikâyetlerinden bahisle sanıkları azarlayarak hitap etmişlerken, sorgulamalar ve bunun üzerine dayanması gereken şikâyetler ve talepler mahkeme zabıtlarında yer almamıştır.
Davaya fevkalade tesir ve şümulü (kapsamı) olan ihbar ve bilgilerin zapta geçirilmemesi, sadece sanıklar aleyhine deliller toplamak ve lehlerinde olan ihbarları gizlemek, sonuçta sanıklar her hâlükârda mahkûm hem de idam ile mahkûm tutmak için Hâkimler Heyetinin olağanüstü özen gösterdikleri anlaşılıyor.
DEVAM EDECEK...