Patlamaya hazır bir bomba.

Günümüz toplumunda şiddet adeta bir volkan gibi.
İçimizde biriken öfke, sabırsızlık ve huzursuzluk bireysel patlamalara dönüşüyor.
Çarşıda, pazarda, iş yerlerinde, trafikte, okulda, eğlence mekânlarında şiddet yükseliyor.
Artık sokaklarda yürürken bile kendimizi güvende hissedemiyoruz. İnsanlar birbirine selam vermekten bile çekinir hale geldi.
Çünkü herkes öfkeli, herkes gergin, herkesin sabrı taşmak üzere.
Trafikte bir bakıyorsunuz, en küçük tartışmalar kanlı kavgalara dönüşüyor.
Kardeşler, aileler arsında miras paylaşımlarında kan akıyor.
Günlük haberleri açtığımızda ölüm, cinayet, gasp ve şiddet haberleriyle dolu ekranlarla karşılaşıyoruz.
Sosyal medya, adeta bir stres kaynağına dönüşmüş durumda.
İnsanlar eve gidip huzur bulacağı bir haber dahi izleyemiyor.
Adalet sistemine olan güven her geçen gün azalıyor.
Suç işlemekten korkmayan bir kesim oluşmuş durumda.
Yasaları, cezaları hiçe sayan suç makineleri, toplumda elini kolunu sallayarak dolaşıyor.
Hukukun caydırıcılığı sorgulanır hale gelmişken, cezaevleri suçlular için birer “beş yıldızlı otel” olarak görülüyor.
Cezaların hafifliği, suçu teşvik eden bir unsur haline gelmiş durumda. İnsanlar artık “Nasıl olsa çıkarım” diyerek suça yönelmekten çekinmiyor.
Son yıllarda giderek artan kadın cinayetleri, sokak kavgaları, bireysel silahlanma, trafikte yaşanan ölümlü olaylar, toplumda biriken bu öfkenin bir sonucu.
Dönüp kendimize sormalıyız:
Ne oldu bize?
Aslında bize olan bir şey yok; bize bir şeyler yapılıyor!
Baskılar, adaletsizlikler, ekonomik sıkıntılar, gelecek kaygısı ve umutsuzluk insanları giderek daha saldırgan hale getiriyor.
Peki, ne yapmalı?
Öncelikle bireysel öfkemizi kontrol etmeyi öğrenmeliyiz.
Toplum olarak daha sakin, daha sabırlı, daha anlayışlı olmalıyız.
Trafikte, sokakta, sosyal hayatta tartışmalardan kaçınmalı, gereksiz kavgaların içine çekilmemeliyiz.
Çünkü artık kimsenin sabrı kalmadı ve neyle karşılaşacağımızı bilemiyoruz. Daha da kötüsü, biz de farkında olmadan o öfke çemberine dâhil olabiliriz.
Toplumda artan şiddeti önlemek için adaletin sağlam ve caydırıcı olması şart.
Hukuk sistemi suçu gerçekten önleyebilecek, bireylere güven verecek bir yapıya bürünmeli.
Eğitim, ekonomik refah ve psikolojik destek mekanizmaları güçlendirilmeli. İnsanların öfkelerini şiddetle değil, konuşarak, anlaşarak çözebileceği bir ortam oluşturulmalı.
Şiddetin sıradanlaştığı bir toplumda huzurdan, güvenden ve refahtan bahsetmek mümkün değil.
O yüzden önce bireysel olarak kendimize dönüp bir düşünelim: Öfkemizi nasıl yönetiyoruz?
Günlük hayatımızda nasıl bir tutum sergiliyoruz?
Unutmayalım, toplumdaki her bireyin sakinliği ve sağduyusu, gelecekte yaşayacağımız dünyanın temelini oluşturacaktır.