Suriye iç Savaşını ABD, İsrail ve batılı devletler başlattı.

Bu savaş başladığında gerek kimi milletvekilleriyle ve gerekse kimi bakanlarla yaptığım sohbetlerde, “aman Suriye’nin iç savaşına katılmayalım. Batılı devletler tuzak kurdular, ilerde başımız çok ağrır” dediğimde bana yanlış düşünüyorsun dediler. Mezhep taassubu Suriye’yi yok etti. İsrail’i güldürdü. İran Suriye’ye, Irak’a ve Lübnan’a şia ideolojisini pompaladı. Müslümanları böldü parçaladı. 2006 yılında, Hizbullah İsrail’i savaşta yendiğinde, Sünni-Şii bütün bölge halklarının gözünde kahramanlaştı. Suriye’nin halkının büyük bir çoğunluğu sünnidir. Lübnan’da yaşayan insanların çoğunluğu Şii’idir, az da olsa Sünni Müslüman vardır. Savaştan sonra Hizbullah siyasi inancını ön plana aldı ve Suriye iç savaşında sünni Müslümanlara zarar verdi, onları öldürdü. Böylece Ümmet bölündü. Hizbullah  gücünü ve silahlarını sünni Müslümanları yok etmek için kullandı, zayıfladı ayrıca sünni müslümanların desteğini de yitirdi. ABD’de eski Dışişleri Bakanı yahudi Henri Kissinger, “bundan sonra çatışma müslümanların arasında olmalıdır.”dedi. Batılılar bu sözcükleri duydular ve Müslümanların birbirlerini yok etmeleri imkanını sağladılar. Ancak bu sözcükleri ne İran duydu ve ne de Şii Hafız Esad duydu. İran ve Esad gerek Hizbullah’ı, gerek Husileri ve gerekse kendilerine bağlı  bazı terör örgütlerini Sünni Müslümanları yok etmeleri için eğitti ve silahlandırdı. Müslümanlar birbirlerini öldürürlerken İsrail ve batılı devletler gülüyorlardı. İsrail kimsenin mezhebine bakmıyor. Gazze’de Sünnileri, Lübnan’da Şiileri, Suriye’de hem şiileri ve hem de sünnileri kurşunluyor, bombalıyor ve katlediyor. Hâlbuki bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur, bizim Şia diye de bir dinimiz yoktur. Bizim tek dinimiz İslam’dır. Ümmet birleşmelidir. Aksi takdirde İsrail, Müslüman devletleri teker teker yutacak.