Türkiye, ABD’ye bağlı tek yönlü dış politika stratejisini her terk edip, çok yönlü dış politika stratejisine yöneldiğinde ABD Türkiye’de ihtilal yaptırmıştır.

Menderes,12 Temmuz 1960 tarihinde Nikita Kruşçev’in daveti üzerine Moskova’ya gitme kararı vermiştir. ABD ve NATO üyeleri Menderes bizim rızamızı almadan böyle bir kararı nasıl verir dediler. ABD’nin isteğiyle ordu içerisindeki bir grup subay (Cemal Gürsel Cemal Madanoğlu, fahri Özdilek vb.) 27.05.1960 darbesini yaptılar.
Ülke yönetimine el koydular. Yassıada’da yüksek divan adıyla mahkeme kurdular, “Sizi buraya tıkan güç böyle istiyor.” diyerek yüzlerce insanı mahkûm ettiler, Menderes’i, Zorlu’yu ve Polatkan’ı astılar. Başbakan Süleyman Demirel çok yönlü dış politika izlemeye başladı. 19 -29 Eylül 1967 tarihleri arasında Sovyet Sosyalist cumhuriyetleri birliğini ziyaret etti. Zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da ,12-21 Kasım 1969 tarihleri arasında Moskova’ya gitti. Orada birtakım görüşmeler yaptı. Bu iki gelişme üzerine, Amerika kendisinin eğittiği subaylar ki, Genelkurmay başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç’a kara kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler’e, Deniz kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu’na ve hava kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’a muhtıra tanzim ettirdiler ve hazırlanan bu muhtırayı Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a, Senato ve meclis başkanlarına verilmesini sağladılar. Hükümeti istifaya mecbur ettiler. Batılı devletler, muhtıraya rağmen istedikleri sonuç oluşmayınca, CIA Örgütü’nü devreye soktular ve onların kışkırtmasıyla 1972 yılından itibaren sağcı ve solcu gençler çatışmaya başladılar, her gün onlarca insan ölüyor anarşi bir türlü durdurulamıyordu. Siyasi cinayetler İşleniyor failleri yakalanamıyordu. Türkiye tam bir kaos içerisindeydi. İnsanlar ordu iktidara el koysun deme noktasına getirilmişti. Darbe için şartlar oluşunca, Kenan Evran ve kuvvet komutanları 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştirdiler. ABD yetkilileri “Bizim çocuklar darbe yaptılar.” diyerek, darbeyi kendilerinin yaptırdıklarını net bir şekilde ortaya koydular. 2003 yılında AK PARTİ büyük bir çoğunlukla iktidara geldi. 2010 yılından itibaren Ak Parti de batıya bağlı tek yönlü dış politika stratejisini terk etti, çok yönlü dış politika stratejisine yöneldi. Rusya’dan S-400 Triumph hava savunma füzesini satın aldı. ABD ve batılı müttefikleri, “Siz bize danışmadan bu füzeyi nasıl alırsınız?” dedi ve Türkiye’ye ambargo uyguladılar. Savunma Sanayi ile ilgili yedek parçaları bile bize vermediler. Bunun üzerine Türk milleti milli savunma sanayini oluşturmak için var gücüyle çalışmaya başladı. Bugün Allaha şükürler olsun ki, savunma sanayi ile ilgili üretimimizin yüzde seksenini kendimiz yapıyoruz. Cumhurbaşkanı BRİCS ülkelerinin Tataristan’ın başkenti kazandaki toplantısına davet edildi. Davet kabul edildi ve cumhurbaşkanı bir heyetle Tataristan’ın başkenti Kazan’a gitti. Daha bir gün geçmeden ABD’nin taşeronu olan PKK Kahraman Kazan da bulunan TUSAŞ tesisler ne saldırdı. “ABD, sen BRİCS’e mensup ülkelerin toplantısına bana danışmadan katılırsan ben de sana ders veririm.” Diyerek menfur cinayetleri işletti. Hem “Sen, benim silah ve mühimmat verdiğim, yıllarca beslediğim PKK’yı ortadan kaldırmak için elebaşıyla nasıl anlaşma yapmaya çalışıyorsun.” dedi ve bu alçakça saldırıyı vekili olan PKK’ya yaptırdı. TUSAŞ’a saldırttı. Beş canımıza kıydılar ve 22 canımızı da yaraladılar. Türkiye bu ve benzeri haince saldırılardan yılmaz. Ancak devlet, milletin güvenliğini sağlamak, milletin refahını sağlamak, birlik ve beraberliği oluşturmak ve idare ettiği insanlar arasında dayanışmayı sağlamakla mükelleftir. İki terörist Suriye’den çıkıp elini kolunu sallayarak Ankara’ya nasıl geliyor? Oradan Kahramankazan’a geçip nasıl taksi kiralayabiliyorlar? TUSAŞ güvenliğinden geçip Akademiye nasıl giriyorlar? Kritik tesislerimizin güvenliğini neden modern donatılarla donatmıyoruz? “Bin nasihatten bir musibet yeğdir.” Atasözünü esas alarak tedbiri elden bırakmamalıyız.