Hayatın Kırılgan Noktaları

Hayatın en keskin gerçeklerinden biri, ölüm kapısı aralanmadan önce duyulan pişmanlık duygusudur.
Ayette, ölümün yaklaştığı anın getirdiği farkındalıkla,
"Rabbim! Beni geri gönder de geride bıraktığım dünyada iyi işler yapayım"
demenin aslında geri dönüşü olmayan bir özeleştiri olduğu vurgulanır. Çünkü ölümden sonra her şeyin sabitlendiği ve yeniden dirilişe kadar sürecek bir bekleyişin söz konusu olduğu bildirilir.
Bu durum, insanın dünyadaki eylemlerini sorgulamasına ve küçük fırsatların bile ne denli değerli olduğunu anlamasına dair derin bir uyarıdır.
Rus yazar Dostoyevski'nin "Ne yaparsan yap, pişman öleceksin" sözü ise yaşamın kaçınılmaz pişmanlıklarını evrensel bir gerçek olarak ortaya koyar.
İster yaptıklarımızdan, ister yapmadıklarımızdan dolayı olsun, insanın yaşamı boyunca içsel bir hesaplaşmadan kaçması mümkün değildir.
Bu düşünce, bizi her adımımızın önemini ve kararlarımızın sonuçlarını derinlemesine düşünmeye iter.
Bu hususta, Zülkarneyn ’in ordusuna verdiği basit bir emrin hikâyesi çarpıcı bir örnek sunar.
Gece yolculuğu sırasında, komutanın "Ayağınıza takılan şeyleri toplayın" emrine üç farklı yaklaşım sergileyen asker grupları, yaşamın fırsatlarını nasıl değerlendirdiğimizin ne denli farklı sonuçlar doğurabileceğini anlatır.
Ordu bu emri duyunca, içlerinden bir grup şöyle davranır:
Birinci Grup:
"Çok yürüdük, çok yorgunuz.
Gece vakti bir de ayağımıza takılan şeyleri toplayarak boşuna ağırlık mı yapacağız? Hiçbir şey toplamayalım," diyerek yola devam eder.
İkinci Grup:
"Madem komutanımız emretti, hiç olmazsa birazcık toplayalım da emre muhalefet etmiş olmayalım.
Ordu komutanına itaat etmek gerekir," diyerek az bir şey toplar.
Üçüncü Grup:
"Komutanımız bir şeyi boşuna emretmez.
Muhakkak bildiği bir şey vardır; emrinin bir hikmeti vardır," diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldurur.
Sabah olduğunda, topladıkları her şeyin altın olduğunu öğrenirler.
Meğer geçtikleri yer bir altın madeniymiş!
Bir grup, yoruldukları gerekçesiyle hiçbir şey toplamazken; bir diğeri, emre uymak adına az da olsa toplar; üçüncüsü ise tam anlamıyla güvenerek her şeyi toplar.
Birinci grup, "Niçin almadık?
Niçin komutanımızın sözünü dinlemedik?
Bir tane bari alsaydık," diyerek pişman olur.
Az alan ikinci grup ise, "Ah, keşke biraz daha fazla alsaydık; ceplerimizi tıka basa doldursaydık," diye pişmanlık yaşar.
Çok alan üçüncü grup ise, "Keşke lüzumu olmayan eşyalarımızı atsaydık da daha çok alsaydık; her şeyimizi doldursaydık," diyerek üzüntü duyar.
Ancak hiçbir grup, bu fırsatı en ideal şekilde değerlendiremediğini fark edip pişmanlık duyar. Bu hikâye, hayatın bize sunduğu ufak tefek anlarda bile her seçimin bir ağırlığı olduğunu, belki de en mütevazı adımın bile fark yaratabileceğini gözler önüne serer.
Sonuç olarak, ister dini metinlerde ister edebi sözlerde karşımıza çıksa da, pişmanlık insan varlığının ayrılmaz bir parçasıdır.
Fakat bu, hayatın her anını umutsuzluk içinde geçirmemiz gerektiği anlamına gelmez.
Aksine, her anı bilinçli olarak yaşamak, küçük fırsatları değerlendirmek ve yaşamın bize sunduğu her rehberi dikkatle dinlemek, pişmanlıkları en aza indirmenin yoludur.
Çünkü hayatın her dönüm noktasında, karşımıza çıkan her ufak ayrıntı, gelecekteki mutluluğumuzun anahtarı olabilir.