Çalıştığı kuyumcuda her gün belli etmeden azar azar altın çalan bir şüpheli, toplamda üç kilogram altın çalıyor.

Yakalandığında ise "Şeytana uydum" diyerek kendini savunuyor.
Peki, bir hırsızın, kuyumcuyu soyduktan sonra adaletsizlik içinde "şeytana uydum" demesi suçu hafifletiyor mu?
Dünyada da "şeytana uydum" diyerek savunma yapan suçlular var mı? Bizim ülkemizde olduğu kesin.
İçinde taşıdığı şeytanlıklarına kılıf bulan hırsızlar, katiller, soyguncular, çocuk istismarcıları...
Her türlü kanunsuzluğu, yolsuzluğu, haksızlığı, tecavüzü işlerler ama suçu şeytana yüklerler.
Suçuna bahane bulmak, insan doğasının en yaygın reflekslerinden biridir. Hele işimize gelmeyen durumlarda, kendimize bir “suç ortağı” ararız ve bu ortağın adı genellikle "şeytan" olur.
"Şeytana uydum" deyip suç işliyorsun, ama sen şeytana nasıl uyuyorsun? Görüşüp birlikte çay mı içiyorsun?
Bunu sorgulamayan kanunlar ve yasalar olunca, suçlular her seferinde aynı bahaneye sığınıyor.
Şeytanın vücuda bürünmüş hâlini "nefis" olarak özetlesek de, aslında suçlu olan şeytan değil, insanın ta kendisi.
Öyle ki bazen şeytana pabucunu ters giydirecek hâle geliyoruz.
Suç işlemek, bireyin kendi tercihleri, davranışları ve kararları sonucunda ortaya çıkan bir durumdur.
Buna rağmen suçlular artık işledikleri suçlara şeytanı da dâhil etmeye başladı.
Yeni savunma şekli bu: "Şeytana uydum, bir kere!"
İşin ilginç yanı, bazı mahkemeler de buna inanıyor olmalı ki "şeytan işi" olarak değerlendirilen suçlarda ya cezada indirime gidiliyor ya da suçlu serbest bırakılıyor.
Bir kere şeytana uyup, yüz bin defa aynı suçu işleseler de durum değişmiyor.
Taciz, istismar, tecavüz, cinayet, hırsızlık gibi suçlarla ilgili haberlerde, suçluların şeytanı bahane etmesi medya tarafından da kanıksanmış gibi görünüyor.
Bu tür savunmalar normalleştiriliyor.
"Şeytana uydum" demek, şeytanın arkasına saklanmaktan başka bir şey değildir.
Her haltı ye, sonra da suçu şeytana at, kaç!
Bütün suç şeytanda, sen ise meleksin, öyle mi?
Aynı suçu defalarca işlerler ama "Şeytana uydum" diyerek tekrar aramıza karışırlar.
Son yıllarda benzer savunmaları sıkça duyar olduk.
Evet, taşların bağlı, köpeklerin serbest olduğu, tuzun koktuğu, istismarın bile istismar edildiği bir çağda yaşıyoruz.
Kabahat, kaftan olsa kimse üstüne almaz.
Görünen köyün artık kılavuza ihtiyacı yok.
Buradaki en büyük sorun, "şeytana uydum" savunmasının bireylerin suç işledikten sonra duydukları pişmanlığı ifade eden bir tabir olmanın ötesine geçerek hukuki zeminde "delil" olarak kullanılabilmesi.
Şeytanlaşmanın, şeytan olmanın ve ona pabucunu ters giydirecek, boynuzlarını kökünden kazıyacak hamlelere girişmenin bir anlamı yok. Dünya, "Kerizler olmasa enayiler nasıl yaşayacak?" düşüncesi üzerine inşa edilmek isteniyor.
Ama unutmamalıyız ki suçlunun en büyük suç ortağı, ona inanan ve bahanelerini kabul eden sistemdir.