Kuran'ı Kerim’deki ayetleri bağlamından kopartıp oradaki bir kelimeyi başkaca mukni bir delil yokken diğer ayetlerde geçen aynı kelime kökünden müştak kelimelerle harmanlayıp semantik bir operasyon yapanların nerede duracaklarını kestiremiyorum...
Galiba ifade çok kapalı oldu... Müslüman olarak, samimiyetle Allah'ın kitabına dönmeyi dile getiren âlimleri kuru bir zan altında bırakma endişesinden dolayı böyle kurdum cümleyi...
Örnek çok da şimdilik üç misalle izah edeyim meramımı: Nisa suresinde geçen fedribu ifadesini bağlamından kopartıp darabe fiili "ayrılmak, yolculuğa çıkmak, örnek vermek nihayetinde vurmak " anlamlarına gelir diyerek ayette "vurmak "olan anlamı "ayrılın " diye manalandırmak bal gibi kelimeyi konulduğu yerinden tahrif etmektir. Tam da ayette büyütüldüğünde gibi: “Kelimeyi konulduğu yerden/mevziden Tahrif ediyorlardı...” Darebe fiili müteaddi bir fiildir yani mefulünü direk alır. Başka manalara gelmesi ancak harfi cerleriyle birlikte kullanıldığında mümkün olabilir..
Mefulü yanı başında dururken başka anlam vermek iyi niyet değildir ya da Kuran dilinden bihaber olmaktır... Efendimizin hayatında eşlerine bir sille bile vurmadığını beyan edip kadına şiddeti tevbih etme yöntemi dururken modern anlayışı Kur’an’a söyletmeye çalışmak da neyin nesi! Ayrıca bu kadar 'serbest,seyyibane ' yorum yapma hakkı adamı yoldan çıkarır..
İkinci misal yine "kadın –erkek eşitliği " modern dogmasına teslimiyetin bir sonucu. "Biz senden önce de peygamber/elçi/nebi olarak ancak erkekleri gönderdik... Zikr ehline( Ehl-i Kitap)sor." Kur’an-ı Kerim'de bu mesele üç dört ayette hep aynı siğa ile ifade ediliyor, anlatılan husus da aynı: Bütün peygamberler erkeklerden seçilmiştir... Ama hocamız kadın haklarına vurgu yapacak ya, asırlardır Kur’an hep erkek bakış açısıyla kadınları inim inim inletmiş ya, feministlere biraz şirin görünmek onların kalbini dine ısındırır ya. Geç bunları be adam! Sen, erkekler/adamlar anlamına gelen rical kelimesini artistik bir edayla ve ğai bir yorumla "Burada aslında erkeklikten değil, adamlıktan bahsediyor; öyle kadınlar vardır ki adamlardan bile daha adamdır!" dersen " pek tabii kadınlardan da peygamber gönderilmiş olmasını" savunmak Kur’an ayetlerine uymak olarak kabul edilirken bizim itirazlarımız da "çağı anlamamak, kevn/tabiat ayetlerini okuyamamak" addedilir. Bu sıklette bir yorum hürriyetinin caiz olduğunu -inanarak -söyledikten sonra hangi muhkem ya da müteşabih ayet durabilir ve vaz edildiği manayı muhafaza edebilir sizin hünerli kıvraklığınızın karşısında.
Üçüncü örnek hımar/başörtüsü sözcüğüne verilen sıradan, herhangi bir örtü veya göğüs örtüsü manası verilmesidir. Kelimeyi Kur’an dilinde, sünnetin beyanında, ümmetin hafızasında, tatbikatla kazınmış hakiki manasından soyutlayarak modern zihinle okumaya kalkarsanız hangi durakta ineceğiniz belli olmaz.
Sizin bu fasit metodunuzla hareket ettikten sonra başörtüsü kelimesini normal bir örtü yapmak çocuk oyuncağı mesabesinde kalır.. Sömürü düzeninin can suyu faize öyle tefsirler getirilir ki şaşırır kalırsınız... Modernizmin hangi kabulü varsa hepsini Kur’an-ı Kerim'le uyumlu (!)hale getirmek de çok vakit almaz..
Musa (as)’nın konuşmasında büyük bir problem olduğunu anlatan üç ayet var ...“Dilim akıcı değil, kelimeleri art arda getiremiyor. ”, “Neredeyse beyanda bulunamayacak bu hakir kişi mi? ” , “Rabbim, dilimdeki düğümü çöz!”. Bu üç ayetin delaleti, mantuku, mefhumu, siyakı/ sibakı, Hristiyan ve Yahudi kaynakları, tarihî kaynaklar Musa (as )'nın dilinde pelteklik veya kekemelik -ki kekemeliğin de dereceleri var- olduğu noktasında ittifak halindedir. Peki, bizim bu muhterem hocalarımız açık ayetleri nasıl yorumluyor ve neyi delil getiriyor? Salt aklı. Cevaba bakar mısınız? “Allah kekeme bir adamı peygamber olarak gönderir mi? “.
Hâlbuki Yüce Allah kavminin en güçsüzünü (Hz. Şuayb ) ,yetimi (Hz. Muhammed),marangozu (Hz. Zekeriya)köleyi (Hz. Yusuf ), babası olmayan bir çocuğu (Hz. İsa) peygamber olarak göndermişti... Pekâlâ “dilimdeki düğümü çöz " diye dua eden birisini de peygamber olarak gönderir; nitekim göndermiştir de.
Hâsılı kelam: Bazı Müslüman ilahiyatçıların modernizmin piyasa yapan değerlerini sabit hakikatler olarak kabul ediyor olacaklar ki herkesin anlamını ta ilk günden beri bildiği ayetlere verdikleri mana ve getirdikleri yorum evlere şenlik. Bir moda başladı ki nerede duracak tahmin etmek çok zor. Zamanında çok güzel işler yapan, haklı olarak ,Kur’ an-ı Kerim’in Müslümanlarca terkedilmişliğini anlatan , kurtuluşumuz için tekrar asıl kaynağa dönmenin kaçınılmaz olduğunu haykıran bazı ilahiyatçılara bir şeyler oldu....Son birkaç senedir işleri güçleri Müslümanların cehaleti. Yaşadığımız sisteme ve Batı nın kokuşmuş medeniyetine dair küçücük bir tenkit dahi duymaz olduk muhteremlerden.
Kur’an’a çağırıyoruz diye kendi indi ve köksüz Kur'an yorumlarına çağırdıklarını düşündüren örnekler son yıllarda o kadar çoğaldı ki. “Kur’an-ı Kerim’de aslında şu söyleniyor. Bu ayet yanlış anlaşılmış, şöyle anlamamız lâzım" diye racon kesen bu zevatın Kur’an ı Kerim'e dönüş çağrıları samimiyet duvarına toslayarak hüsranla sonuçlanacak gibi.