Kur’an’ın lafzını tahrif  edemeyenler başka yöntemler deniyor bıkmadan usanmadan.

           Önce Kur’an -ı Kerim 'in kaynağı konusunda şüphe uyandırmaya çalıştılar oryantalistler. Bu meselede istedikleri neticeyi alamayacaklarını anlayınca ümmeti bir arada tutan ve mevcudiyetini korumasını sağlayan tatbikatları(sünnet) hedef aldılar..

             Evvela hadisleri rivayet eden sahabelerle alakalı iftiralar bilimsellik adı altında işlendi...Batı medeniyetinin mutlak egemen olmasıyla birlikte "Mağlup olan galibi taklit eder " kaidesi gereği kimi Müslümanlar bu yalanlara inandı ve sünnetin tamamını reddedenden tutun da akla uymadığını iddia edenlere kadar geniş bir yelpazede sünnete güvensizlik meydana getirildi...Peygamberimize nispet edilen söz, fiil ve takrirlerin sıhhatini tespit etmek ilmi usullerle yapılması gerekirken herkes allameyi cihan kesildi...Avamdan haddini bilmeyen şarlatanlar bile ‘aklederek’ kafasına ,hevasına ,kalbine ,bilgisine ,görgüsüne hayat görüşüne ve önyargılarına göre neyin sünnet olduğunu tespit etmeye kalktı.. 
         

           Asırlar boyunca meydana gelmiş İslam medeniyetinin tamamını  İslam'ın kendisi zanneden gelenkperestler de dinin aslına, asıl menbaı olan Kur’an -ı Kerim' e ve Kur’an'ın teybin görevinin bir sonucu olan peygamberimizin tatbikatlerine dönmemizi öneren ıslahatçı âlimlere olmadık iftiralar atma yarışında gayet başarılı oldular. Kimine zındık dendi; kimine mezhepsiz , kimine reformist, kimine de ajan.
            Hadis külliyatında bize kadar ulaşan malûmatın ilmi ölçülerle -tabii ki asıl miyar  yani kendisinde hiçbir şüphenin bulunmadığı Allah'ın Kitabıdır- tetkiki, tenkiti, sıhhatini tespit etmek kolay bir iş değildir elbette. Lakin muhaddislerin bütün hadis külliyatını cerh ve ta’dil kaidelerine göre elekten geçirdiklerini nazarı itibara aldığımızda meselenin zorluklarla beraber kolaylıklar taşıdığı da fark edilecektir.
       

              Zaman da Allah'ın ayetlerinden bir ayettir ve o da sünnetullaha tabiidir... Mamafih yeni bir anlayış ile kaynaklarımıza dönmemiz lüzumu ortada iken "Aslında hadislerin hepsi Zikre dâhildir, Zikri koruyacağını da Allah vadediyor dolayısıyla hadisler de vahiydir "diyerek hadis külliyatınız tamamını dokunulmaz addedenler İslam'ın getirdiği değerlere muhtaç insanlığı bu nimetlerden mahrum bıraktıklarının farkına dahi varamıyorlar.
             

              Müslümanlar olarak  Allah'ın dinini bu çağa nasıl taşıyacağımız hususunda kafa yormamız lazım. Kur’an- ı Kerim'in asıl kaynak olduğunu, ümmetin kendini ıslah etmesinin tek yolunun bu olduğunu söyleyenler tabii ki haklı... Başka şekilde problemlerimiz devam edip gidecek. Ancak Allah'ın kitabına çağıranların da dikkat etmesi gereken hususlar var...
             

             Geleneğimizdeki yanlışlıklara getirilen haklı tenkitlerin yüzde biri  bile modern sapkınlıklara yöneltilmemekte... Kullanılan dil, üslup da maalesef yapıcı değil yıkıcı, öteleştirici. Islah dili yerine harp dili... Adeta ayrı bir dine çağırır gibi nitelemeler. Bazen 'ne' söylediğinizden daha  önemli hale geliyor 'nasıl' söylediğiniz. Çok faydalı tefsir derslerinde bazen öyle iddialarda bulunuyorlar ki insan " Acaba gerçekten bunlar da mı proje  " diye düşünmeden edemiyor. Meşhur olmak için 'Acayip orijinal olmak lazım' demek ki. Kötü niyetli olan kişi sünnet işini tamamen devreden çıkardıktan sonra ayetlerle dileği gibi dans edebilir. Nasıl mı? Ayetlerin lafzını değiştirmek mümkün değilse açık manasını tevil edersin, o da olmazsa kelimeye, malum anlamının dışında başka anlam verirsin, o da olmazsa sözcükleri bağlamından kopartıp demek istediğini ayetlerle süsleyip Kur’an ‘a söyletirsin. Olur mu demeyin; günümüzde   Müslüman araştırmacılardan ve akademisyenlerden bazıları ve bir kısım Kur’an 'a çağırdıklarını (!) iddia eden sözde  'Kur’ancıların yaptıkları tam da bu...