Yol göstericimiz, rehberimiz Kuran neden hayatımızda yok?
Hayat kitabı Kur’an, indirildiği mübarek ayda, aslında hayatımıza girmeli değil mi?
Kur'an; rehberimiz, yol göstericimiz, evlerimizin süsü, gönüllerimizin ışığı olmasına rağmen neden yalnızca belli gecelerde okunup, cenaze ve kabir ziyaretlerinde yer ediniyor?
Müslümanların yaşamına, alnına, kalbine işlemesi gereken bu kutsal kitap, günlerce kapalı kalıyor.
“Müslümanım” diyenlerin adaletinde, ahlakında, yaşamın her alanında – siyasetten ticarete kadar, hükmünü gösteren kitabın adı Kur'an’dır.
Peki, bugün Müslümanların hayatında, ahlakında, adaletinde, siyasette ve ticarette Kur'an hükümleri var mı?
Yoksa, çünkü Kur'an’ı okuyan, hayatında uygulayan neredeyse hiç Müslüman bulunmuyor.
Cenazelerde, kabirlerde, kutsal gecelerde okunup yer bulan bu eser, artık Müslüman toplumların elinde yaşam bulamıyor.
Allah, Kur'an’da şöyle müjdeliyor:
“Ramazan ayı, bütün insanların iyiliği, kurtuluşu için bir hidayet kaynağı, hidayet rehberi olan, Allah'tan gelen, Allah'ın peygamberiyle öğrettiği, hakkı bâtıldan, imanı küfürden, helâli haramdan ayıran apaçık delilleri, şeriatı içeren Kur’an’ın indirildiği aydır.
Sizden kim bu ayda devamlı ikametgâhında bulunursa, o ayın başından sonuna kadar, aksatmadan oruç tutsun.
Kim hasta olur veya yolculukta bulunursa, oruç tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde oruç tutar.
Allah dinî hükümler koymakla, size kolaylık getirmek istiyor, sizi zora, sıkıntıya sokmak istemiyor.
Allah orucun sayısını tamamlamanızı, size Kur’an’da ve Resulünün sünnetinde öğrettiği şekilde şer’i mükellefiyetleri ifa edip hamdederek, Allah’ı sık sık tekbir ile anmanızı ve büyüklüğüne saygı göstermenizi istiyor. Umulur ki, şükredersiniz.(Bakara 185)
Ömür verdikçe Müslümanların Ramazan ayı geldi: arınma, bereket, dağıtım, paylaşım ayı…
Sofraların şenlendiği, bereketlendiği; fakirlerin, yoksulların buluştuğu o mübarek ay.
Allah’ın her günü, her ayı, her yılı müminlere rahmet ve berekettir. Kur'an’ın bahsettiği salihler; Allah’a, Kur'an’a ve peygamberine teslim olanlar için her ay mübarektir.
On bir ayın sultanı, rahmet, bereket, kardeşliğin ve Kur'an ayı olan Ramazan’ın rahmet hoş görü esintilerini yavaş yavaş hissetmeye başladık.
Rabbimize hamdolsun.
Müslümanın anayasası olan yüce kitabımızın inmeye başladığı bu ayda, O’nun ölçülerine ne kadar bağlı kaldığımızı sorgulama zamanı geldi.
Müslümanlar olarak elbette hazırız; ancak ümmetimizin büyük bir bölümü ya zulüm altında ya da zulüm altında olanların üzüntüsü içinde bu rahmet ayını bekliyor.
Gazze’de fillisinde doğu Türkistan’da dünyanın her bir köşesinde Müslümanlar ağlıyor, aç, susuz, barınmaksızın, yoksulluk içinde el açıyor.
Her Ramazan geldiğinde, zalimler zulüm çarklarını devreye soktuğu gibi, bu yıl da aynı uygulamalara devam ediyor.
Bizler ise “Elimizden duadan başka bir şey gelmiyor!” bahanesine sığınıp, gözyaşlarıyla zulmü izliyoruz.
Meydanlarda, cami önlerinde kahrolsun Amerika, yıkılasın enkazını görelim İsrail sloganları atıyoruz.
Halbuki, biraz düşündüğümüzde; duanın yanı sıra yapabileceğimiz, üzerimize düşeni yapabileceğimiz de var.
En azından iftar sofralarımızı, zalimlerin ve onların destekçilerinin ürünlerine kapatmak bizim elimizde.
Yahudi, Batı, Amerika menşeli ürünlerden uzak durmalı; Yahudi seremeyesi ürünlerini mutfağımızdan ve sofralarımızdan uzak tutmalıyız. Bugün elimizden gelen bu kadarla yetinmemeli, daha fazlası için gayret göstermeliyiz.
Esnaf kardeşlerimiz bu ürünleri satmama, tüketicilerimiz ise almama konusunda boykota katılabilir miyiz?
Eğer bunu da yapamazsak, yarın boykot etmediklerimiz yüzünden hesap vermeyecek miyiz?
Unutmayalım ki; Yahudi, Amerikan ve Batı ürünlerini yemezsek, içmezsek ölmeyiz; ama yersek, içersek Müslümanlar ölürler!
Ramazan ayıyla birlikte, Kur'an’ı hayatımıza taşımak, onun hükümlerini uygulamak ve zulme karşı, boykotun ve dayanışmanın gücünü ortaya koymak için yeniden düşünme zamanı geldi.
Hoş geldin Ramazan, yeniden dirilişin hoşgörünün, hürmetin ve bereketin ayı!