“Gülünç belalar”, “komik felaketler” manalarına gelen Beliyat-ı Mudhike, kara mizah örneği kırk yedi küçük hikâyeden oluşmaktadır, 1881 yılında yayınlanmıştır.

Gayet samimi bir üslupla yazılmış olan hikâyeler, diyalog tarzında, okuyucuyu da içine almak isteyen bir anlayışa sahiptir. Beliyat-ı Mudhike (Gülünç Belalar), kara mizah denemelerinden oluşuyor. Hacim olarak küçüklüğüne rağmen değer açısından pek büyük olan bu eser hâlâ rağbet gören bir tarzın önemli bir temsilcisidir. 

Ahmet Mithat Efendi, devrinde kaleme aldığı farklı konulu yazılar ve eserlerle halkı bilgilendirmeye gayret etmiştir. Mizah da onun üzerinde durduğu bir konudur. Tercüman-ı Hakikat’teki yazılarında ve Beliyat-ı Mudhike’de “gülme”nin ne olduğunu, gülüncün nasıl ortaya çıktığını izah ederek örneklendirmiştir. Ahmet Mithat’ın “gülme” hakkındaki görüşleri, İslam dünyasının mizah anlayışıyla benzerlik göstermektedir. Yine onun Tercüman-ı Hakikat ve Beliyat-ı Mudhike’deki mizahi anlatıları Bergson’un gülme kuramına göre incelendiğinde “hareket, durum, söz” komiğine örnek teşkil etmektedir.

Harika Durgun’a göre; Önce tefrika daha sonra kitap hâlinde yayımladığı Beliyat-ı Mudhike, “gülünç/komik belalar” anlamına gelmektedir. Kitabın önsözünde buna dikkat çeken Ahmet Mithat, bir şeyin hem “bela” hem de “gülünç/komik” olmasını aslında şaşırtıcı bir zıtlık kabul eder. Bu “yeni tarz-ı letaif”in “alelade bir fıkra” anlatımından farklı bir şey olduğu hakkında okuyucusunu bilgilendirir:
“Beliyat-ı Mudhike tasviri alelade bir fıkra nakil ve hikâyesi suretinde değildir. Belki göz önünde bir adam tahayyül olunacak, o adam öyle bir hâl içinde bulunurmuş diye tasavvur edilecek ki içinde bulunduğu hâlde bir netice-i münasibe muntazırken birdenbire bir netice-i makûse zuhur eyleyerek o adam pek fena bir surette bozulacak ve onun bozgunluğu, kendisine herkesi güldürecek bir tavr-ı garib ve mudhik peyda eyleyecek, hatta bilahare kendi hâlini gözü önüne getirince kendisi dahi gülmek lazım gelecek.”

Ahmet Mithat Efendi, yine kitabının önsözünde Teodor Kasap tarafından çıkarılan Diyojen gazetesinin mizah konusunda yeni bir çığır açtığını ve bu yeni mizah üslubunu dilimize başarılı bir şekilde tatbik ettiğini belirtir. Ahmet Mithat, hem “belalı” olup insanı zor durumda bırakan, utandıran hem de komik olan bu yeni türü tanıtırken yaratıcısının İngiliz yazar James Beresford olduğunu açıklar. James Beresford’un (1764-1840) The Miseries of Human Life başlıklı mizah hikâyeleri ilk yayımlandığı 1806 yılından itibaren İngiltere’de beğenilmiş ve defalarca basılmıştır. Mithat Efendi, bu kitabın “En ziyade bahtiyar olanları bile hem meyus edecek hem de kendi beliyatına âlem ile beraber kendisini de güldürecek bir surette olarak şehrah-ı hayat-ı beşerde tesadüf edilen felaketler ve onlardan mütehassıl ah ve eninler” başlığıyla yayımlandığını söylese de bunun bir alt başlık veya kitabı tanıtıcı açıklama olması muhtemeldir. Ancak Ahmet Mithat kitabı, Fransızcaya tercüme eden Theodore Pierre Bertin’in çevirisinden okuduğunu belirtir.

Ahmet Mithat Efendi, Beliyat-ı Mudhike’de 47 anlatıya yer vermektedir. Bazıları tercüme/adaptasyon izlenimi taşısa da birçoğu Osmanlı toplumunun günlük yaşayışına yer veren yerli örneklerdir. Bu anlatılarda mekân genellikle İstanbul olup aşk meseleleri, memuriyet hayatı, vapur seferlerinde karşılaşılan aksaklıklar ve insan ilişkileri komik yönleriyle anlatılır. Avrupa’da veya Paris’te geçtiği söylenen hikâyelerde ise Batı dünyasının özellikle sofra âdetleri ve salon davetlerindeki kusurlu yönleri okuyucuya aktarılır. Kısacası Osmanlı ve Batı toplumunun yaşam tarzı, âdetleri bazı yönlerden eleştirilir.

Beliyat-ı Mudhike’de, parantez içindeki rakamlar kitaptaki öykü numaralarını ifade etmek üzere; Avrupa’da davete katılan bir adamın, cilalı parke üzerinde ayağının kayması ve dengesini kaybederek düşmesi (5), devlet dairesine iş başvurusunda bulunan birinin aceleyle dilekçe yazması ve mürekkebi kurutmak için rıh dökmek isterken yanlışlıkla mürekkep hokkasını kâğıdın üzerine dökmesi (9), misafirlikten ayrılırken saygı gereği eğilerek geri geri giden bir kişinin farkında olmadan merdivenden düşmesi (18), kalabalık bir yemek davetinde “rütbe, mevki ve haysiyetçe” her birinden aşağı olan bir adamın yemek esnasında farkında olmadan dilini ısırması hareketin komiği, ancak dilinin acısına rağmen “güler yüz göstermeye” devam etmesi “tezatlık”tır yani durum komiğidir (19), aynı adamın sofrada şarap içmek isterken şarabı genzine kaçırması ve öksürürken yanındaki beyaz elbiseli kadının üzerine ağzındaki şarapları püskürtmesi, elindeki kadehi masaya bırakırken kadehi devirmesi ve herkesin üstünü kirletmesi hareketin komiği olup mahcubiyetinden utanmasına rağmen ev sahibesine “güler yüz göstermeye” devam etmesi “tezatlık”tır yani durum komiğidir (20), yine bir yemek davetinde aynı kişinin, eti bıçakla kesmeye çalışırken etin tabaktan kayarak karşısındaki kadının yüzüne isabet etmesi istem dışılıktır, kadının o esnada yeni sevgilisiyle “gayet mahrem bir söz teati” etmesi ise romantik bir hadisenin “yüze çarpan et parçası”yla karikatürize edilmesidir ki bu da hareketin komiğidir (22). Sevdiği kadının evine giden bir delikanlı, kendisine gösterilen koltuğa nezaket gereği sevdiğine arkasını dönmeden oturmak isterken koltuğun üzerinde unutulan iğne, delikanlıyı zor durumda bırakır. Bu parça hareketin komiği ile beraber dile dayalı söz komiğini de içermektedir (24). Yine bir yemek davetindeki kişinin dişinin arasına sıkışan balık kılçığını kürdanla çıkarmaya çalışırken hem kürdanı kırması hem de dişini kanatması durum komiğidir, “yuvarlanan yuvarlandıkça da büyüyen kartopu modeli”ne19 örnektir. Fakat bu adamın sandalyede otururken arkasına dayanmasıyla kendini yerde bulması hareketin komiğidir (26). Soğuk bir kış günü sabah kahvesini yatağında içmek isteyen birinin sakarlığıyla kahveyi üzerine dökmesi (29), riyakâr bir adamın yolda gördüğü bir paşaya saygısından ötürü eğilerek elini, eteğini öpmesi esnasında dengesini kaybederek düşmesi istem dışı bir hareketin komiğidir (43). 

Beliyat-ı Mudhike’de “korkak, mahcup, miskin” bir adam güzel, kibar bir kadından hoşlanır ama ona karşı duygularını bir türlü itiraf edemez. Bir davette beğendiği kadını görür ve onun gönlünü kazanmak için elinden düşürdüğü çiçeği alıp kendisine vermek isterken başka bir beyle kafalarının “bilardo topları veya top gülleleri gibi tokuşması” (3), yine güzel, kibar ama bir o kadar alaycı, aşağılayıcı bir kadından hoşlanan birinin bu hanımın evine giderek ona karşı hislerini ayaklarına kapanarak açıklaması ve “Gerçekten acınacak bir hâle girdim madam” diyerek başını kaldırıp onun kendisine merhamet etmesini, güzel bir karşılık vermesini beklerken kilimin tozunun burnuna kaçması ve beyi hapşırtması, kadının ise sessizliğini bozarak “Yerhamükallah efendi” demesi (7). Her iki anlatıda da romantik hadise birinde “kafaların tokuşmasıyla” diğerinde “hapşırık” ile karikatürize edilir. Son örnekte hareketin komiğiyle beraber söz komiği de vardır: Kendisine merhamet ederek bir karşılık vermesini bekleyen adama kadının “Allah sana merhamet etsin” demesi... Beliyat-ı Mudhike’de konuyla ilgili bir başka örnekte Avrupa ve Amerika’da şöhret kazanmış bir primadonnanın sahnede “dört tempolu la sesi” çıkarması beklenirken gaz çıkarması dikkatimizi bedene yönlendirir (47).

Beliyat-ı Mudhike’de “bastığı yeri bilemeyecek” kadar diş ağrısı çeken birinin diş hekimine gittiğini zannederek avukata gitmesi (1), Avrupa’da “sefaret” hizmetinde görev yapan birinin katıldığı baloda pantolonunu iliklemeyi unutması (6) hareket komiğine ve “sert suratlı, dik sesli, herkesin ayıbını yüzüne vurmakla mütelezziz ve müftehir” bir adamın “Efendi! Pantolonunuzun en nazik bir yerini iliklememişsiniz! Herkes size bakıyor! Bahusus bu mecliste kadınlar da vardır!” şeklinde ihtarı “hayâsız bir durumu saygınlık içeren tabirlerle tasvir ettiğinden” söz komiğine örnektir. Adelina’yla nişanlı olan Rudolf’un, sevgilisi Rosa ile de görüşmeye devam etmesi, bir gün her ikisine de duygularını ifade eden birer mektup yazarak mektupları dalgınlıkla yanlış zarflara koyması ve nişanlısına sevgilisinin mektubunu, sevgilisine de nişanlısının mektubunu göndermesi (13), “Avrupa’nın acemisi” olan birinin bir kadına takdim edilirken “Avrupa usulünce” kadını selamladığı esnada pantolonunu iliklememiş olduğunu fark etmesi (31), sevdiğinden gelen bir mektubu açarken farkında olmayarak zarf yerine mektubu ocağa atması (32) bir hareket komiğidir. 

Beliyat-ı Mudhike’de “alafranga usullerin acemisi” bulunan biri yemeğe davet edilir. Yemeğin sonunda her bir davetlinin önüne bir kâse sıcak su konulur. Bu acemi adam, bunu hoşaf zannederek içer fakat etrafındakilerin kâsedeki suyla ellerini yıkadığını görür (15). Beliyat-ı Mudhike’de dış görünüşüne, kılık kıyafetine özen gösteren bir ağa ile karşılaşırız (28);
“Kudemadan dediğimiz ağada baş matruştur. Kaşların hizaları ve yanakların sakal hudutları
ibrişim ve cımbızla yolunup muntazam bir surette parıl parıl parlar. Bir kucak sakal. Ama
hiçbir vakitte ağarmaz. Zira kar serpmeye başlayınca mazı vesaireden mürettep bir nev’
boyayı hamamdan hamama istimal ederek daima kömür gibi siyahtır.”

Beliyat-ı Mudhike’de bir toplulukta çay içen birinin, fincanı kulpundan tuttuğu sırada kulp kırılarak çayın üstüne dökülmesi ve elinde kalan kırık parçanın yüzünü yırtması (16), bir yemek davetinde yanlış bir şey yapmaktan çekinen “biçare adamın” ağzının içinde bir kıl olduğunu anlaması ve bunu çıkarmaya çalışırken midesi bulanıp istifra etmesi (21), devlet dairesinde çalışan bir yazıcının, elindeki müsveddeleri amirine götürdüğü sırada dışarıda kartopu oynayanları izlerken elindeki mürekkep hokkasını amirinin üzerine dökmesi, duruma sinirlenen amirinin odasından saygı gereği geri geri çıkarken sobanın önünde duran kovaya takılmasıyla düşmesi ve elindeki kâğıtların etrafa saçılması, memurun bu dikkatsizliğine kızan amirin yerinden kalktığı sırada başına bir kartopunun isabet etmesi (40) durum komiğidir.

Genç, güzel, zarif bir kadının, gayet şık giyindiği bir gün hoşlandığı erkekle karşılaştığı sırada oradan geçen bir hamal beygirinin kadının üstüne çamur sıçratması (8), sevdiğinden mektup alan bir beyin hemen karşılık vermek istemesi ama mürekkebi kurutacak rıh olmadığı için yazdıklarının birbirine karışması ve sevdiğinin buna darılması (10), haber vermeden gittiği bir evde, yemeğe davet edilen bir adamın sofradan aç kalkması (14), sevdiğiyle görüşmek için özenerek hazırlanan birinin kaza sonucu un çuvalı taşıyan biriyle çarpışması ve üstünün kirlenmesi (17), evli bir kadından hoşlanan ve kadının kocasının dışarıda olduğu bir akşam eve davet edilen bir adamın, evin beyi tarafından karşılanması ve adamın “yumruklarını sıkarak” ve gülümseyerek “Ne istersiniz efendi?” demesi durum komiği ile beraber söz komiğini de içermektedir (25). Ayrıca bir yemek davetinde ikram edilen fındığı dişiyle kıran bir beyin, kırdığı fındığın içinin kötü, tadının acı olması (27), sevdiği kadından özür dilemek için özenle hazırlanan “açık gümüşi” bir takım giyen genç delikanlının önce “petrol kandiliyle” aydınlanan bir odada bekletilmesi sonucu kandilin isiyle her yerinin kapkara olması (34), zengin biriyle evlenme hayali kuran bir gencin, ikramiye kazanan 60 yaşında çirkin bir hizmetçiyle evlenmesi ancak hizmetçinin bileti bir başkasına vermesi (38). Bu örnekte kendinden büyük, yaşlı, çirkin ve zengin zannettiği bir kadınla evlenen gencin aslında evlendiği kadının fakir olduğunu öğrenmesi durumun komiğidir (tezat). Aynı zamanda gencin durumu “soyulan soyguncu” sahnesiyle benzerdir, yani kendi kurduğu tuzağa kendi düşen karaktere örnektir (tersine çevirme). Kayıkla gidilirken efendisine soyduğu şeftaliye imrenen bir uşağın ağzının sulanması ve şeftaliyi efendisine takdim etmek isterken yanılarak şeftaliyi denize atıp efendisine tükürmesi (41). Yine Beliyat-ı Mudhike’de çaldığı lokumu ağzına atarken üzerindeki arıyı fark etmeyen birinin telaşı (42), kıyafetinden ziyade belinde taşıdığı silahların heybetiyle Galata’da bir meyhaneye girip kavga çıkaran bir kabadayının “kemal-i vakar ve mehabetle” palasını çekip çıkarmasıyla kabzasının elinde kalması (45), baştan aşağı açık renk bir kıyafet giymiş gayet şık bir beyefendinin vapura binerken dengesini kaybetmesi ve üstü başı zift, katran ve çam sakızı dolu bir kalafatçının onu kucaklamasıyla denize düşmekten kurtarması (46) tezadın öne çıktığı durum komiğidir.

Bir çeşit kara mizah sayılabilecek bu anlatıyı okumaya değeceğini düşünüyorum.