Ahmet Mithat Efendi, Diplomalı Kız eserini, Dik May adındaki bir yazarın Levant Herald gazetesindeki bir fıkrasını okumuş ve ondan hareketle yazmıştır.

Depres ailesinin biricik kızları Julei’nin eğitimi için yoksulluğa kadar varan çabalarının sonucunda ellerinde, bir öğretmenlik diploması ve sonraları onu da bulamayacakları bir kuru ekmek kalmıştır. Yalnız diploma sahibi olmanın karın doyuramadığı Fransa yaşantısında, bir moda türedi mi ondan istifade etmek pek kârlı olmuştur ki Julie’nin de kaderini bu değiştirmiştir. Aşağı bir meslek addedilen çiçekçiliğin Julie’de farklı bir kıyafet gibi durmasını sağlayan, diploması olmuştur;
“Çiçekçilik dahi olacak olsa, kızları yine muallime diplomasına nail etmelidir.”

 Romanın konusu kadınların eğitimi ve meslek sahibi olmalarıdır. Kadınların eğitimi için öbür memleketlerin Fransa'dan pek farkı olmadığını belirten Ahmet Midhat, romanda, bizde de kadınlardan bir gün "tabibe, eczacı, cerrah, muharrire, filozof ve muallimeler" çıkacağı zamanın olacağını ifade etmiştir.

Birkaç alıntı yapalım. Matmazel Julie Depres’in annesinin, kızının okuma maliyetleri ile ilgili yakınmalarınadan;
“Şu halimize sebep ancak senin tahsilindir. Dişimizden tırnağımızdan arttırdığımızı sana harç ettik. Kitap dedin, aldık. Defter dedin, aldık. Kalem, mürekkep, kurşun kalemi, boya, lastik filan falan dedin, hep aldık. Gözlerin mi zayıf oldu, süs müydü neydi? Neyse, gözlük dedin aldık. Lambayla çalışamaz oldun, mum yaktık. Mektepteki başka kızlardan aşağı kalmasın diye elbisene ihtimam ettik. Hasılı kımıldandıkça masrafa girdik…”

 “Çocuk kısmına olunur ya! Şimdi ağlar, şimdi güler. Ne ağladığı şey bihakkın ağlanacak şeylerdendir, ne güldüğü şey bihakkın sevinecek şeylerden. Büyüdüğümüz zaman biz zannederiz ki kahrımız da, sevincimiz de pek esaslı, pek ciddi şeyler üzerine vuku bulmaktadır. Halbuki nazar-ı hikmete karşı onlar dahi çocukları ağlatan ve güldüren şeylerden bi’n-nisbe pek de büyük değildir.”

“Ölüm halinde bile insanların muteberleri biçarelerinden farklıdır.”

“Yokluk insanı boşboğaz da eder, yalancı da!”

“Her iki cihette kimseyi aldatmamalıdır. Mahiyette bir şey yokken güzel elbiseyle görünmek nasıl bir adam aldatmak olursa, mahiyet mükemmel olduğu halde fena kıyafetle halkın nazarını taglit eylemek dahi aynıyla böyle olur. Her halde insan kendi şanına layık ve biraz da onun üst tarafında bir derece güzel giyinip kuşanırsa fena etmemiş olur.”

Fatih Altuğ’a göre; “Diplomalı Kız”da bir söylem türünün şu ana kadar hiç görmediğimiz bir veçhesi ile karşılaşırız. Ahmet Midhat’ın mesafeli olduğu, ancak hakikatle bağını koparmadığında kabul edebildiği şiir, bu hikâyede kültürel ve ekonomik bir meta olarak karşımızdadır. Yoksul bir ailenin kızı olan Juli, iyi bir eğitim almasına rağmen işsizdir. Şiir ilk olarak yoksulluğun en şiddetli hallerinden birini tecrübe eden ailenin ortak etkinliği olarak karşımıza çıkar. Şiir, yoksulluğu aşar: “Şu asar-ı nefise-i edebiye ve hikemiyeyi asıl mücehhez bir mide ile mükellef bir salonda dinlemeli, ama Juli’de kudret-i kıraat o kadar güzel idi ki Jan ile Polini gibi bu yoldaki takdirattan âciz olan iki adî insan bile bu gece açlığı, soluğu, fakrı, sefaleti, zilleti velevki bir dakikacık için olsun unutarak kendilerini bahtiyarlığın mertebe-i kusvasında bulmuşlar idi.” Juli’nin edebi zevki ve şiir okumakta gösterdiği maharet, aileyi önce sembolik sonra da maddi olarak rahatlatır. Ancak bu rahatlama gelene kadar Juli, iş bulmakla ilgili bin bir zorlukla karşılaşır. Etkili kişilerin aracılığına sakip olmadığı için kültürel sermayesini maddi sermayeye dönüştürememektedir. Ancak tiyatro önünde çiçek satarken müşterilerine şiir okumasıyla Juli’nin hayatında ilk defa iki sermaye türü barışır. Paris’in kültürel ve ekonomik sermayesine sahip olanların ilgisini çekmesiyle Juli’nin işleri artar. Daha fazla çiçek satmaya başlar, sattığı buketlerin arasına şiirler koyarak işlerini büyütür. Her bir bukete farklı şiirler koyarak edebi zevkini herkese kabul ettirir ve sonunda da resmen tiyatroya bağlı olarak çalışmaya başlar. Böylelikle “Diplomalı Kız”, şiirsel söylemin sözel ve yazılı veçhelerini bünyesine dahil etmiş olur ve bu dahil ediş, diğer metinlerde görmediğimiz kadar toplumsal ve ekonomiktir. Şiirsel söylemin işleyişi, şiirin dönemin Fransız toplumundaki işlevi ve ekonomik değeri ile bağlantısıyla verilerek hikâyenin temel izleği olur.

Şenyiğit ve Özdemir’e göre; Tanzimat Döneminde Türk aydınları eski ile yeni, Doğu ile Batı arasında bir ikilem yaşamış, siyasi görüşleri doğrultusunda toptan ret, toptan kabul ya da sentez yollarından birini seçmişlerdir. Ahmet Mithat, millî ve manevî değerleri reddetmeden Batı'nın güzel yanlarını almak şeklinde izah edilebilecek sentezci yaklaşımın önde gelen isimlerinden biridir. Ancak birçok ortak noktası olmakla birlikte birbirine taban tabana zıt değer yargıları da olan Doğu ile Batı arasında bir denge kurmaya çalışmak, diğer birçok yazarda olduğu gibi Ahmet Mithat Efendi'de de bazı çelişkiler ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu çelişkiler en çok da kadın konusundaki fikirler ile uygulamalar arasında görülmüştür. (…) A. Mithat Efendi'ye göre kadın; evi bir iktisatçı gibi iyi idare etmeli, gelecek nesli bir öğretmen gibi yetiştirmeli, eğitilmiş erkeğin bir parçası olmalı, onu tamamlamalı ama erkeği aşmamalıdır. (…) A. Mithat Efendi’ye göre kadın denilen ve bir yuvanın sahibi, bir ailenin annesi olan bu büyük nimet sağlıklı, iffetli, ahlaklı olmalıdır. Özenti ile kıyafet almak yerine beğendiklerini kendi elleriyle yapabilmeli, kafalarını karıştırmayacak, kadınlık görevlerini sürdürmeyi engellemeyecek ve ortak hayatı kolaylaştıracak bilgiyi öğrenmiş olmalıdır. Kadın, içinde yaşadığı mevkiinin gerektirdiği şekilde hareket etmeli, toplumun var olan düzeniyle çelişki oluşturmayacak şekilde modern olmalıdır. Erkeğini anlamalı ve ona uyum sağlamalı, erkeğine karşı “insanî ve dinî” görevlerini yerine getirmeli, biraz Fransızca bilmeli, fazla olmamak kaydıyla müzikten de anlamalı, iyi ahlaklı, tahsil ve terbiye cihetinden de erkeğe denk olmalıdır. Vakar ve temkini elden bırakmamalı, “sapına kadar kadın, afif, edip, terbiyeli, nazik ve fatin” olmalıdır. (…) Erkeğin yanında, onun yardımcısı olarak nitelenen ve erkeği geçmemesi gereken kadın tipinden başka bağımsız yaşama isteğiyle dolu, bunun için de çalışıp ekmeğini kazanan bir tip daha vardır ki bu aslında “hace-i evvel”in yetiştirmek istediği kadındır. 

Bu kadın çalışması, eğitimi, meslek edinimi ve geçimini sağlaması temalı anlatıyı özellikle kız evlatlarımızı düşünerek keyifle okuyabiliriz. Kalın sağlıcakla…