"Edebiyat, dünyayı daha derinden hissetmenin ve insana dair her şeyi anlamanın anahtarıdır." - Albert Camus
Edebiyat bir ayna gibidir; insan ruhunun derinliklerini, yaşanmışlıkların yansımalarını ve hayatın kendisini bize gösterir. Kalem, yalnızca bir yazma aracı değildir; bir köprü, bir ışık ve kimi zaman bir sığınaktır. İnsanlar hayatları boyunca farklı ideolojilere, düşüncelere ve yollara sapabilir, ancak ben kalemimi yalnızca edebiyatın izinde kullanıyorum.
Bir yazar ve şair olarak, benim işim duyguları harmanlayıp sözcüklere dökmek, insan ruhuna dokunmaktır. Hayatın her köşesinde gördüğüm renkleri, sesleri ve hikâyeleri toplar, bir sanat eserine dönüştürmeye çalışırım. Ancak bu yolculuğumda, siyasetin ya da herhangi bir ideolojinin rehberi olmadım. Çünkü kalemin gücü, tarafsızlığında ve özgür ruhunda yatar. Herhangi bir siyasi partiyle bağım yoktur, olmamıştır. Tek bağlılığım insanlığa, doğaya ve sanata karşı hissettiğim derin sorumluluktur.
Edebiyat bize insanlığın geçmişini, bugününü ve geleceğini anlatır. Örneğin, Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sı, bir bireyin vicdan azabını ve ahlakla yüzleşmesini resmeder. Ya da Orhan Veli'nin şiirleri, gündelik hayatın içinde saklı büyüyü bize gösterir. Biz de bu eserlerden aldığımız ilhamla dünyaya farklı bir gözle bakabiliriz.
Edebiyatın gücü yalnızca bireysel değil, toplumsaldır da. Tolstoy’un “Savaş ve Barış”ı, savaşın insana neler kaybettirdiğini anlatırken, barışın ne kadar değerli olduğunu vurgular. Tıpkı bu büyük yazarlar gibi, benim de tek amacım; yazdıklarımla insanlara ayna tutmak, kalplerine dokunmak ve edebiyatın ışığında daha iyi bir dünya düşlemektir.
Sonuç olarak, edebiyat; bizi bir araya getiren, farklılıklarımızı zenginlik olarak görmemizi sağlayan bir ortak dil. Kalemim, bu dili konuşmaya ve anlatmaya devam edecek. Tüm dileğim, edebiyatın güzelliğini gören, onu hisseden ve bu yolda yürüyen herkesin, kendi hikâyesini bulmasıdır. Çünkü hepimizin hikâyesi, dünyayı daha yaşanabilir kılacak güce sahiptir.