Uhud’a yakın, küçük, sakin bir parkta oturup yedik. Akşam namazını kılıp  Küba Mescidi’ne gittik. 2 Rekat namaz da orada  kıldık.

Giyimi, şekli , şemaili Yemenliler’e benzeyen bir kişi  belirdi yanımızda. «Problem neydi?» diye sordu. Arabanın aküsünün bittiğini, iştirak kablosuna ihtiyacımız olduğunu söyledik. Adam «Tamam» dedi. Arabasını bizim arabaya yaklaştırdı. İştirak kablosu vardı fakat hem kısa hem de zayıftı. Birkaç defa denedik, çalışmadı. Oteldeki sorumlu arkadaştan yardım istedik. Yozgatlı arkadaş elinden geleni yaptı. Hatta bir yerden kalın kablolu bir iştirak temin etti. Yarım saat kadar uğraştık; adeta Nuh diyor peygamber demiyordu araba. Sadece kontak sesi geliyor fakat bir türlü çalışmıyordu. Yan taraftaki otobüs şoförleri bu işte bize yardımcı olabilir düşüncesiyle o tarafa yöneldim. Kılığı kıyafeti ve  simasından Mısırlı olduğunu tahmin ettiğim 60 yaşlarındaki şoförden yardım istedim. Şoför, isteğime müspet cevap verdi. Biraz da onun bildiği çözüm yollarını denedik. Ama yine de çalışmadı. Bu esnada Niğdeli bir abi de bize yardımcı olmak için çabalıyordu. Kendisi umre için gelmiş. Türkiye’de tamirci yanında çalışıyormuş. Bizim başarısızlığımıza o da ortak oluyor, arabanın çalışmamasına bir anlam veremiyordu...

Mercedesi çalıştırmak için  yarım saatlik çabamız esnasında ilginç haller de yaşadık. Kimi zaman denemelerimizin bir faydası olmayınca hepimiz arabadan uzaklaşıyor elimiz kafamızda biraz düşünüyor(çözüm arıyoruz) sonra bir önceki uğraşımızın aynısını uyguluyorduk...Bu deneme birkaç defa tekerrür etti.Bu arada  yardım amacıyla gelen kişinin  Yemenli değil Suudlu olduğunu öğrendim...Muhtemelen Yemen sınırına yakın şehirlerdendir,diye düşündüm fakat yanılmışım.Adının Muhammed olduğunu   Medine ahalisinden  sayılırsa mutlu olacağını haber verince şaşırdım."
Yemenliden bir farkın yok Ahî! Suudlu olduğuna inanmak zor". dedim.Hemen elini  cebine götürdü "istersen  bak" dedi gülerek..Yarım saat kadar ilave bir uğraşının da fayda vermemesi üzerine Medineli kardeşimizin önerisine uyduk. Ona göre en iyisi bir oto elektrikçi bulmaktı. Ben de bu fikri doğru buldum. Arabaya atladık. Kıbleteyn Mescidine doğru, Osmanlı tren istasyonunun yanından geçerek yolumuzdaki tamirci, lastikçi ve akücüleri kontrol ederek ilerlemeye başladık. 2-3 dükkanda bize yardım edebilecek elektrikçi bulamadık. Bu esnada Medineli Muhammed bir yandan sürekli birilerine telefon edip duruyordu. En son gittiğimiz tamir atölyesi de olumsuz cevap verince «Haydi» dedi. «Ben ne yapacağımızı biliyorum; bir arkadaşım var. Yanında kalın, güzel bir iştirak kablosu var. Onu alıp tekrar deneyelim, tabii sen de kabul edersen.» Zaten diğer seçenekleri de tecrübe ederek tüketmiş vaziyetteydik.  «Tamam Muhammed kardeşim. Olursa deneyelim. Olmazsa sanayideki Türk tamircilerden yardım talep ederiz.» şeklinde cevap verdim. Uhud Şehitliği'ne doğru dönüp ara yollardan trafiğin yoğunluğuna yakalanmadan otelin önüne geldik. İştirak yaptığımız arabanın aküsü bizim Mercedes 350 ML’nin aküsünden 30 amper daha küçük olduğu için gücünün yeterli olmadığı yönünde hepimizde müşterek bir kanaat vardı. Yol üstündeki ticari taksiden de nasibimiz var mı diye araştırdık; netice menfi oldu. İş başa düşünce insan her türlü zorluğun üstesinden gelebiliyor. 54 yıllık hayat tecrübem bunu öğretti.Bu defa da öyle oldu.

Arabanın yanında bekledim. Medineli Muhammed geldi, İştirakı çıkardı. Getirdiğimiz kablo eskisine nispeten daha kalındı. Biraz da olsa ümidimiz vardı. Oğlum Muhammed arabaya bindi. İştirakı taktık; birkaç defa daha denedik. Arabadan sadece tık tık sesleri geliyordu, lakin marş almıyordu. Bir de ben deneyeyim dedim; arabaya bindim. Niğdeli usta da yanımızdaydı. Büyük iştahla arabanın çalışmasını bekliyordu. 1-2 kez kontağı çevirdim; sadece ses geldi ve sustu. Biz ne yapacağımızı düşünürken Niğdeli usta ısrarla «Hocam bu akü ve kablo yeterli, çalıştırması lazım. Arabada açık kalmış bir lamba var bence. Her lambasına bakın, iç lambaları bir kere daha kontrol edin.» diyordu ön dişlerinin arasından gelen peltek bir konuşmayla. Lambaların hepsini teker teker kontrol ettim. Kafamın üstünde derinden gelen bir ışık vardı. Onu söndürüp kontağı çevirince araba derhal çalışmaya, hatta kükremeye başladı. Madem bu kadar kolaydı da neden daha önceden bunu fark edemedik diye hayıflandım. Keşke ta baştan iyice baksaymışız  diye geçirdim içimden.

 Hepimizin yüzünde büyük bir hayal kırıklığının ardından ortaya çıkan sürur ifadesi dikkat çekiciydi. Suudlu Muhammed’e teşekkür ettim. «Kem aleyna?» diye sordum. «100 riyal iyi mi?» dedi. 2-3 saat uğraşmıştı; ayrıca arabayla o trafikte usta da aradık. Benim vicdanım da fiyatı normal karşılıyordu. 100 riyali verdim, sevindi. «Helal et» diye birkaç defa tekrar etti. «Helal olsun. Hakkındır.» dedim. «Mekke’ye kadar arabada herhangi bir arıza olursa beni ara.» diyerek telefon numarasını verdi. Kalan malzemelerimizi de bagaja yerleştirdik. 

Oteldekilerle vedalaşıp ayrıldık. 
Önce bir El-Beik aldık. Uhud’a yakın, küçük, sakin bir parkta oturup yedik. Akşam namazını kılıp  Küba Mescidi’ne gittik. 2 Rekat namaz da orada  kıldık. Sonra akşam ve yatsı namazlarını cem-an ve kasr-an  (öğle- ikindi/ akşam- yatsı birlikte ve 4 rekatlı namazların 2 rekatla kılınması) eda ettikten sonra 3-5 fotoğraf çektirdik hatıralarımızda biriktirmek amacıyla. Tekrar nasip olması temennisiyle dua ederek Küba Mescidi’nden ayrıldık. “Mescidi ziyaret edip 2 rekat namaz kılmak bir umre sevabına müsavidir” manasındaki  hadis Küba Mescidi’ne olan rağbetin artmasına sebep oluyordu belli ki...Mescidin girişindeki duvarda Tirmizi'de geçen bu hadisin yazılı olduğu bir levha asılıydı.

Abar-ı Ali’de (Zül Hüleyfe) ihramlarımızı giymek için bir müddet durmamız gerekiyordu. Abar-ı Ali, Medine-yi Münevvere ile Mekke-yi Mükerreme arasında, Medine’nin hemen çıkışında bulunuyordu. Medine ve civarında yaşayan Müslümanların hac ve umre ibadetine niyet ettikleri, ihram giydikleri mikat bölgesi Zül Hüleyfe’de fazla kimse yoktu. Bir kısmı da kapalıydı hamamların. İhramlarımızı alıp -Devrat Miyah’a gittik. Ben önce Resulullah’ın sünnetine uyarak gusül abdesti aldım.Koku kullanmak yasak.İhramlarımı giyip kirli elbiseleri poşete koydum. 2 rekat namaz kılıp Lebbeyk diyerek umreye niyet ettim. Bu andan itibaren ihram mahzuratlarından uzak durmamız lazım.Bağırmak,çağırmak,tartışmak,cidal,kavga,avlanmak,insana,hayvana,
bitkilere,ağaçlara (mahlukata) zarar vermek,refes (cinsellik çağrıştıran söz ve ima dahil),fahiş ,kötü kelam,fasıklık sayılan bütün ameller,hatta bilerek vücuttan kıl kopartmak vb herşey yasak.Umreyi bitirip saçımızı traş edinceye kadar bu melek halimizi muhafaza etmek zorundayız.

Yüce Allah’tan kolay ve makbul bir umre yapma konusunda yardım istedim. Oğlum Muhammed benden önce ihramını giyip arabaya gitmişti.Kadınlar sadece abdest alıp  iki rekat namaz kılıyor,ardından da " lebbeyk" diyerek umreye  niyet ediyorlardı. Kadınlar için -erkeklerde olduğu gibi -özellikle bir giysi şartı bulunmadığı için bize göre daha rahat sayılırlardı.Mîkatta bulunan seyyar satıcılardan  plastik poşet şeklinde satılan zemzemlik aldım. 5 riyaldi fiyatı. Hareme büyük bidon sokmaya izin verilmeyeceğini hesapladığım için böyle bir çare düşündüm. 5 litrelik poşeti doldurup otele getirecek, 5 litrelik plastik pet şişeye dolduracaktım. İhram giyip namazı kıldığımıza,lebbeyk diyerek umreye niyetlendiğiize göre yapaılacak şey belliydi: “Bismillah, subhanelleIezî sehhara lena haza ve ma kunna  lehu mukrınıyn. Ve inna ila rabbina lemungalibune". diyerek Mekke yoluna revan olmak..On yıl önceki yaşadıklarımıza benzer uzun bir gece yolculuğu bizi bekliyordu.