Seçim zamanı, “Telefonunuzu verip yirmi dört saat açık araya bilirsiniz” derler.
Her zaman, “Sizlerin yanındayız, sorunlarınız için çözüm üreteceğiz” sözünü verirler.
Fakat seçimler bittikten sonra ne telefona cevap verirler ne de açarlar. Şehirde, ilçelere ve köylere yapacakları gezileri de unuturlar.
Ne zaman seçilmişleri görsek, görmemezlikten gelirler.
“İşiniz mi var?
Danışmanı açar dönecek, sizi arayacağız” derler; fakat ne arayan olur ne de soran.
Halk arasında hep bu tür söylemler konuşulur durur.
Haklılık payları var, elbette.
Fakat seçilmiş olmakla, her telefona cevap verecek diye bekleyen seçmen bunu bir türlü anlamıyor.
İki Yüz bin insanın yaşadığı bir ilde kaç seçilmiş var, hangi telefona cevap versin?
Öyle de, her konuda arayıp bilgi edinmek isteyen insanlarımız var.
Kimi tayın, kimi iş, kimi de aş; bunların altında kalkmayan seçilmişler, seçim zamanı verdikleri sözleri hatırlamak istemiyorlar.
Bizde bir söz vardır: “Ergene kadın boşamak kolay” diye.
Seçilmeden önce verilen vaatler çabuk unutuluyor, çünkü seçilmiş olmak her işlemi çözüme kavuşturmak demek değildir.
“Seçildim ben” diyerek yaptırımla olmadığını anlayan seçilmişler, seçmenden kaçıyor.
Geçenlerde ziyaretime gelen bir dost, şöyle dedi:
“Hadi canım, öyle şey mi olur, neden cevap vermesinler!” dedim.
Aradığı da kendisini yakından tanıyordu.
Sıradan biri değildi.
“Bak…” dedi. “
İstersen deneyelim; bakalım telefonu açacak mı, karşılık verecek mi?” Dedi ve yanımda aradı.
Duvardan ses geldi; telefonun öbür ucundan arayan çıkmadı.
Tık yoktu.
Arkadaşım, “Bak! Haklı çıktım!” der gibi yüzüme baktı ve “Nasıl, haklı mıymışım?” diye sordu.
Evet, haklı çıkmanın keyfini çıkarıyordu; muzaffer bir kumandan edasıyla, hınzır bir gülümseme ile...
Bu aramayı sadece birine değil, farklı siyasetçilere ve başkanlara uyguladığını, ancak hiçbirinin telefonlara çıkmadığını söylediğinde, hayretler içerisinde kaldım.
Peki, bir soru da ben sorayım:
Siyaset, başkanlık koltuğu insanları değiştiriyor mu?
Ankara’ya gidenler ve merkezde, ilçelerde koltuk edinenler neden bakmıyorlar?
Ya tayin, ya iş isterler, ya aş, ya da başka bir talep…
Soruya gelince:
Evet, koltuk, etiket, en önemlisi de para insanı değiştiriyor.
Aslında, halktan kopmaları ve zamanla onların sesini duyamaz hale gelmeleri büyük bir tehlikenin habercisidir.
Çünkü siyaset; halkın sorunlarını dinlemek, çözüm üretmek ve dertlerine derman olmak içindir.
Ancak görüyoruz ki, koltuğa oturanlar nereden geldiklerini unutturuyor. Halkın desteğiyle yükselenler, bir süre sonra halkın sesi yerine sadece kendi çıkarlarını düşünmeye başlıyorlar.
Bu döngü, ne yazık ki hep böyle devam ediyor.
Değişen sadece isimler, unvanlar, partiler…
Ama zihniyet hep aynı kalıyor.
Bu yüzden, gerçekten halkı düşünen, halkın içinden gelen ve halkla iç içe olan liderlere ihtiyaç var.
Sadece seçim döneminde değil; her zaman ulaşılabilir, halkı dinleyen ve çözüm üreten yöneticilere…
Yoksa bu kısır döngü sonsuza kadar sürecek.