Bir ay süren seyahate müteakip arkadaşlara bir sunum yaptığım zaman birlikte umre yapma arzularınamuhatap olmuş " inşallah nasip olursa ekim veya kasım ayında gidebiliriz" diye açık bir kapı bırakmıştım.
İki arkadaşım bu açık kapıyı sürekli zorlayarak bir hayra da ortak oldular. On gün kadar önce umre hazırlıklarına başlayıp evvela pasaportları aldılar.Ardından e-vizelerimizi ksavisa.sa sitesinden 107 dolara ve çoklu /müteaddide nev'inden çıkardık.
Uçak biletlerini de uygulama üzerinden A jet 'in 6 Kasım saat 00.05 direkt Ankara-Cidde 'ye gidiş , dönüşü de 17 Kasım Medine-Ankara uçağından 8 kg el bagajı 20 kg yük hakkı olacak şekilde 12.150 TL' ye aldık.Mekke 'den Medine'ye ulaşım için b -Türkiye' de binmenin nasip olmadığı - Mekke /Cidde ve Medine arasında çalışan hızlı tren biletini HHR Train uygulamasından 103 Sar karşılığı satın aldıktan sonra yolculuğu beklemeye başladık.
Umreye gideceğimizi öğrenen akrabalarımızın ,arkadaşlarımızın ve tanıdık tanımadık Müslüman kardeşlerimizin selam ve dualarını alarak 5 Kasım gece başlayan umre seferimizin ilk durağı olan Ankara 'da ablamın oğlu Bayram'ın(Cengizhan) fedakarlığını zikretmeden geçersem kadirşinaslık yapmış olmam.
Yeğenim bizim arabayla Esenboğa'ya kadar geldikten sonra giden yolcu kısmının önünde arabadan indik ve arabayı ona teslim ettik dönüşte alması için. Orada vedalaşıp kemerlerimize kadar soyunup içeri girdik.Bilet kontrolü için fazla sıra beklemedik .Zaten Cidde uçağına binecek rükkabın çoğu mu'temirdi.
Havalimanındaki ihram giyme için tahsis edilen bölümde ihrama girip iki rekat namaz kıldık .Tabii umreye niyet ederek.Elbiselerimizi valizlere koyarak teslim ettik.Son kontrollerden de geçerek 118 no'lu kapının önünde bir müddet bekleyip Zümrüdü Anka gibi üç buçuk saatte mukaddes beldelere götürecek uçağa bindiğimizde yeniden görülen tatlı bir rüya'nın halavetine gark olmuştuk.
12 BCEF koltukları yan yanaydı lakin bir iltimas olmasa da pencere kenarı bana gelince uçağın kalkışı, şehirlerin ışık hüzmelerinden seçildiği koyu karanlığı seyrederken derin ve tatlı bir uykunun kucağına düşmüşüm. Hostesin " Birazdan inişe geçeceğiz lütfen kemerlerinizi bağlayınız" ihtarıyla uyandığımda uçağın sol kanadında Cidde şehri sağ tarafında ise Kızıldeniz görünüyordu...
On /onbeş dakika kadar uçak kanadını bir sağa bir sola yatırarak kartal gibi süzülerek Melik Abdülaziz Havalimanın pistine indiğinde kalbim sürat koşucusunu aratmıyordu.
24 Ekim 2012 'de Cidde Uluslararası arası Türk Okuluna okul müdürü olarak geldiğim vakit ilk kez ayak bastığım bu havalimanı çok değişmişti. Dahili çalışan trenciğe binerek ana binaya vasıl olduk.Girişte pasaport kontrolü için şubbaka ilk ben yaklaştım. Polis" basma' diyerek işaret parmağının izini alınca "halas" dedi. "Küllü basmatik mevcude ala' s sistem' diyerek gülümsedi..Riyad da ve Cidde'de yaşadığımdan bahsedince" ehliyn" diye mukabelede bulundu.
Bu arkadaşlarla birlikte hem umre yapmak istediğimizi hem de dini ve tarihi /doğal güzelliklerini görme maksadıyla geldiğimizi söyledim.Arkadaşların işlerine yardımcı olmam için gişenin yanında durmama müsaade etti.
Hikmet ve ümit kardeşlerimin pasaport işleri bitince sıra Ersan 'a geldi. Ersan'ın işlerini bitirdikten sonra güler yüzlü beşuş genç polis memuru Ersan'ın telefonunu almak istedi. Fotoğraf çektiğini haber verdi. Bu kısımda güvenlik sebebiyle fotoğraf çekmenin memnû olduğunu ifade etti...
Telefonu verdik. Kullanım dili Türkçe olduğu için bize verdi. Galeride çekilen fotoğrafları görünce Ersan 'ın bizden habersiz çektiği suretlerin bazısında polisin ve yasak bölgenin mevcudiyeti görünüyordu.Burada fotoğraf çekmenin 300 sar cezası olduğunu söyledi... Onun işaret ettiği bütün fotoları sildik. Tam işimizi bitirip teşekkür ederek gitmek üzere idik ki Ersan bir kaç cümle söyledi polise. Polis bana dönerek " Ne dedi bu arkadaşın?"diye sordu şaşkın bir şekilde.
Polis; Ersan'ın" madem burada fotoğraf çekmenin 300 riyal cezası var neden kendisi benim fotoğrafımı çekti? 300 riyal versin o zaman!" diye konuştuğunu tercüme ettiğim vakit ince bıyığı dişine değinceye kadar güldü muzip bir şekilde....
Cidde'de abimin oğlu Mehmet Fatih de ihrama girmiş ,El Baik'in beri tarafında bizi bekliyordu daha önce konuştuğumuz gibi...İlk etapta kendime Stc 'den şeriha/sim kart alıp telefona taktım ve şağğal olduğunu teyit ettim.
Havalimanında neredeyse Kızıldenizdeki habitatın taşındığı birçok deniz canlısının bulunduğu kocaman bir akvaryum dikkat çekiciydi. Beş/on yıl önce muhadded sayıda olan Al Baik şubeleri bütün yol boyu tesislerinin yanında havaalanlarını da istila etmiş adeta...
Diğer arkadaşlara şeraihi Mekke'de almaya karar verdikten sonra arabaya doğru hareket ettik. Yeğenimin arabası jip türü güzel, yeni ve geniş bir arabaydı. Altı valizi alırken necisin bile demedi. Yiğenim Mehmet Fatih bizim her zaman kullandığımız Süleymaniye yolundan değil de Medine'ye giderken kullandığımız Cumum yolundan Medine Mekke yoluna çıkardı aracı.
Yolun ,Medine yoluna karıştığı noktadan itibaren Mekke'nin ışıklarıyla gurup vaktine tahavvül eden ufuktaki kızıllık görülmeye değerdi.Muhrim olduğumuz andan beri dilimizde kimi zaman yükselen kimi zaman hafifleyen telbiye/ tehlil/tahmid/takdis ve tekbir sesleri eksik olmuyordu. Vaaza boğmadan umrenin erkanı/ edası/manası/maksadı ve mahzuratı ila alakalı kıza izahlarda bulunmayı da ihmal etmedim.
Ümmü'l Kura Üniversitesini geride bırakıp Ten'im Mescidi'nin yanından geçerken ikinci umre ihramını burada giyme niyetimizi/temennimizi izhar ettik.
Çevre yoluna girip Aziziye mıntıkasında, Mahbes'ul Cin mevkiinde yer alan Sidre Nuran otelinin emaminde durduk.
Ocak ayında gördüğümüz güzel hizmet ve nezih ortam bizi cezbettiği için burada sekiz gün hesabıyla dört kişilik bir odanın günlüğü 100 riyal tes'iri ile yer ayırttırmıştık .Sabah ve akşam yemekleri 20 şer riyalden 40 riyal tutuyordu.
335 sayılı odamıza yerleşip biraz bir şeyler atıştırıp otelin önünde sürekli ring yapan otobüse binerek iki nafak/tüneli dört dakikada kat edip Peygamberimizin evinin kain olduğu mevakıfta indik. On ay önce Mekke'yi /Mescid'i nasıl bir inşaat/ üçüncü genişletme çalışması dedikleri/kargaşada bıraktıysam Mescid-i Haram'ı şimdi de aynı halde buldum.
Belli ki halktan da yöneticilerden de bîzâr idi..Daha doğrusu bizden müştekiydi.Sanki konuşsa fuzulî/hakiki mevcudiyetimizi ve ne cibilliyette olduğumuzu yüzümüze haykıracakmış gibi geldi...
Mataf alanına ve sadece üç kapıda olmak şartıyla ihramlı olan mu'temiriynin girişine izin veriyorlardı. Muvazzaflar alıcı kuş gibi Kabe'ye ihramsız duhul etmeye çalışan haramîlere (!) göz açtırmıyorlardı. Gerçi Ersan'ın -üstündeki koyu renk elbiselere rağmen -nasıl fark edilmeden Mataf alanına girip Beytullah'a dokunabildiği hâlâ anlaşılabilmiş değil de "Mucurluysan geç baş köşeye!" diye boşuna denilmemiş ya...
Merhum babamın deyişiyle karadonlu Beytullah'ı çıplak gözle müşahede edip de gözyaşı dökmeyen/dökemeyen bu haline ne kadar ağlasa azdır...Burası kulun Rabbine tazarru makamıdır. Aşkın zirveyi gördüğü ,hissiyatın akliyata galip geldiği müstesna bir mekandır.Yapılan ibadetler ,edilen dualar ve orada yaşananlar mahremdir...
Sinelerin özünü bilen Rabbimize ne yeryüzünde ne de yedi kat gökte hiçbir şey mahfî değildir...
Yedi şavtın nihayetinde makamı İbrahim'in hemen arkasına denk gelen bir alanda, küçücük bir yerde, iki rekat nafile namaz kılıp bir müddet Kabeyi Muazzama'yı seyretmek dünyalara bedel geldi bana...Fazla ara vermeden say yapmak gayesiyle mes'aya doğru yöneldik ..Safa tepesinde durarak niyetimizi ve duamızı itmamla , yeşil Işıklı mıntıkada Hz.Hacer validemizin ef'aline ittiba ederek hervele/hafif koşu yaptık...
Dört gidiş Merve 'ye,üç geliş de Safa tepesine olacak biçimde yedi şavtı tamamlayıp artık dümdüz/ ilaçlanmış ve mahsur olan Merve tepeciğinde gönlümüzden/içimizden geldiğince dua edip Haram'dan çıktık. Otele vasıl olmak için otobüs durağına gelmek şart. Zira yürüme ortamı ve imkanı yok...Milli Görüş otobüsü yazan araca atlayıp otelin berisinde indik...Sabah kahvaltısı daha devam ediyordu. Haliyle uykusuz, yorgun ve kurt gibi açtık.Yiyecek ne bulduysak koyduk kahvaltı tabağına...
Pandemi sayesinde öğrendiğim berberlik mesleği burada da işe yaradı...Sırayla arkadaşları traş ettim. Müteakiben banyo yapıp ihramdan çıkıp umre ibadetini layıkı vechiyle tamamlamış olduk.Bir günden beri iki saat uykuyla ayakta duran bedenlerimiz daha fazla dayanamadı;horultu sesleri en tatlı bir ninni veya en güzel /aheste aheste sallanan bir beşik gibi geldi ki kafalarımız daha yastığa değmeden küçük ölümün kollarında bulduk kendimizi...