Ahmet İzzet Paşa iki gün içerisinde kabinesini teşkil ederek sadrazamlığa geçer. Kabinesinde, Talat Paşa’nın istediği şahsiyetler bulunur. Maliye Nazırlığına Cavid bey, Şeyhülislamlığa Hayri Efendi gibi açıkça ittihatçı olanlar, dahiliyeye partiden yeni ayrılmış Fethi Okyar, Bahriye nezaretine de donanmada ittihatçı olarak bilinen fakat resmen partisiz olan Rauf Orbay’ı getirir.
Talat Paşa İttihat ve Terakkinin son kongresindeki konuşmasında: “ Siyasetimiz mağlup oldu. Bunun için de bizim iktidar mevkiini ne suretle olursa olsun, mümkün etmemiz mümkün olamazdı. Aynı zamanda Genel Merkez olarak İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sevk ve idare mevkiinden merkez-i umumi heyetiyle beraber istifa ediyoruz ve Cemiyeti gerçek ve meşru sahibi olan Kongre Heyetine terk ve tevdi ediyoruz”. diyecektir.
Talat Paşa bu sözlerinin ardından kürsüyü terk ederek azaya mahsus sandalyelerden birine oturur. Paşa, kongrenin bundan sonraki bölümüne katılmaz. Çünkü aynı günün gecesi İstanbul’dan ayrılacaktır.Neticede, kongrede, Cemiyetin tamamen feshedilmesine , “Teceddüt Fırkası” adlı bir parti kurulmasına ve bu partinin İttihat ve Terakkinin varisi sayılmasına karar verilir.
Savaşın kaybedilmesi ve Talat Paşa’nın istifasının ardından , Talat Paşa, Enver Paşa ve Merkezi Umumi azalarından Doktor Nazım, Doktor Bahattin Şakir ve Doktor Rasuhi’nin İstanbul’da kalmalarının sakıncalı olacağı kanaatine varılır.Buna gerekçe olarak İtilaf Devletleriyle yapılacak mütareke ve ardından ortaya çıkacak savaş suçlularının yakalanması, hatta öldürülme endişesi taşıyorlardı. Haksız da sayılmazlardı. Ayrıca yönetime gelen yeni hükümetin ittihatçılara karşı uygulaması muhtemel baskı ve tecavüzleri, Talat Paşa ve arkadaşlarının korku ve endişelerini artırıyordu.
Aslında Talat Paşa başlangıçtan beri yurt dışına çıkma fikrine karşı idi. Yurt dışına çıkmak yerine Sivas taraflarında bir köyde ikamet etmeyi düşünüyordu. Ancak yukarıda saydığımız sebepler ve sulh imzalanması sırasında eğer Almanya’da bulunurlarsa , Talat Paşa ve Enver Paşa’nın araya girmesi sonucu Osmanlı Devletinin hakkında en iyi kararların alınabileceği umuduyla arkadaşları Almanya’ya gidilmesi, yönünde telkinde bulunuyorlardı. O günlerde Roma’da bulunan Galib Kemali Bey, Talat Paşa’ya yazdığı özle ve gizli bir mektupta; “bilhassa İngiltere ve Amerika’da etkili bir siyasi varlık gösteren Ermeni ve Rum şahsiyetlerin İttihat ve Terakki erkanı için beynelmilel bir mahkeme istediklerini, Hürriyet ve İtilafa mensup bazı kimselerin böyle bir hesaplaşmada yeni başlayan siyasi cereyanı Türk Devleti adına temsil etmeye hazırlandıkları, bilhassa bu ihtimal tahakkuk ederse muhakemenin bir adalet tecellisi olmaktan çıkarak kin intikam meşheri haline gelebileceğini bildiriyor ve “Ölümden daha acı hadiselerle karşılaşmamak için memleketi terk ediniz” diyerek onu ikaz ediyordu”.
Neticede Talat Paşa iki şartla yurt dışına çıkmayı kabul etti. Birincisi: İttihat ve Terakki Kongresi toplanacak ve fırkanın bütün hesapları ve muameleleri devir teslim edilecek, ikinci olarak da; mütarekenin imzası beklenecek ve eğer mütareke hükümleri içerisinde İtilaf Devletlerinin memleketi ve İstanbul’u işgal etmeleri kaydı varsa o zaman hareket edilecekti. Bir de Talat Paşa, Doktor Bahattin Şakir , Dokdor Nazım Beylerle diğer bazı üyelerin de kendileriyle gelmelerini şart koşuyordu.
Talat Paşa’nın yurt dışına çıkma kararı aldığı sırada fazla parası yoktur. Evvela Sultan Reşat’ın kendisine hediye ettiği otomobili satar. Ancak bunun da bir evveliyatı vardır. Sultan Reşat’ın ölmesi, yerine Vahdettin geçince, Talat Paşa da sadrazamlıktan istifa edince , Saraydan hediye edilen otomobilin, sadrazamlıktan istifa edince iade edileceği kanaatindeydi.