Talat Paşa, üzerinde Ali Sai adına çıkarttığı sahte kimliği olduğu için ilk önce teşhis edilmez. Paşanın cesedi iki saat kadar olay yerinde kalır, ardından polis tarafından otopsi yapılarak morga kaldırılır. Olaya 200-300 metre uzaktan şahit olan Salim Bey, olay yerine gelerek paşayı teşhis etmiş ve Polis tutanaklarına Talat Paşa’nın öldürüldüğü haberinin geçmesini sağlamıştır. Derhal karısı Hayriye Hanıma haber verilir.
15 Mart 1921, Salı günü saat: 11sıralarına meydana gelen suikastın ardından cenaze morga kaldırılır, sonra 19 Mart Cumartesi günü yapılan cenaze töreninin ardından , daha sonra memlekete getirmek amacıyla tahnit edilerek, Berlin’de Müslüman mezarlığında bulunan özle bir mekanda koruma altına alınır. Paşanın cenazesi çok görkemli olur. Paşanın Türkiye’den tanıdığı Alman Yetkilileri büyük çoğunluğu teşkil edecektir. Alman Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Hariciye ve Adliye Nazırları ve diğer bakanlar özel memurlarını göndererek cenazede yer almışlardır. Eski İmparator Wilhelm de özel temsilcisi vasıtasıyla katılmıştı.
Teilirian’ın üzerinde 12 Bin Mark nakit para bulunmuştur. Karakoldaki ifadesinde: “ Almanya’ya sadece Talat Paşa’yı öldürmeye geldim. Ailem Ermeni tehcirinde öldü, ben tesadüf eseri ölümden döndüm. Daha o zaman Talat Paşa’yı öldürmeye ant içtim. Ermeni asıllı bazı vatandaşlar bana Talat Paşa’yı öldürmem için para verdi.Epeydir Berlin’deyim. Çeşitli pansiyonlarda kaldım. Birkaç hafta evvel Talat Paşa’nın Hardenberg Sokağı 4 Numaralı evin ikinci katında oturduğunu öğrendim. Onu rahatça izlemek ve alışkanlıklarını ezberlemek için tam karşısındaki binada oda tuttum.”
Paşanın öldürülmesi Türkiye’de 1921 Yılı Mart Ayının 17’sinden itibaren basında yer almaya başlar. Acı olan ise birkaç gazete dışında Paşanın ölüme üzerine çıkan yazıların büyük kısmı onu kötüleyen cinsten yazılar olmasıdır. Cenap Şehabettin 21 Mart 1921 tarihli Peyam-ı Sabah’ta “Yırtıcı Kuşlar” başlıklı yazısında şöyle diyecektir: “ Yırtıcı kuşun ömrü az olur derler. Şurası muhakkaktır ki çok da yaşamış olsalar onlara ecel sesi me’ud değil gibidir, pençe-i kaza yakalarını bırakmaz.Bu hakikati bir kere de Talat’ın akıbet-i hayatı gösterdi. Son on üç senelik haile-i tarihiyemizin en kanlı perdelerini oynayan mümessili meş’um işte facia henüz hitama ermeden sahne-i haleke serildi.
… Talat çılgın bir haris-i cah idi. İştihayi ikbaline mebusluk yetişmemişti. Nazırlık gayri kafi geldi. Belki Sadrazamlığı bil azımsadı.
Talat İçin Para hiçbir zaman maksat olmadı. Gümüşü ve altını ancak şaşaalarıyla maliklerini gösterdikleri için vasıta olmak üzere severdi. Onun hedefi amali görünmekti. Görünmek , daha ziyade görünmek, her an biraz daha yüksek görünmekti. Bir gün kendisini tepemizde bulduk…”
Peki Cenap Şehabettin nasıl bir kişilikti? Dersek 1922 yılına dönmek gerekecektir. 1922 yılında, bir gün derste Yunanları övüp Millî Mücadele’yi küçümseyen sözler sarf etmesinden dolayı Dârülfünun öğrencileri ve diğer bazı hocalar tarafından aleyhinde nümâyişler düzenlenir ve 22 yılı eylül ayında Dârülfünun’daki görevinden istifa etmek zorunda kalır.
Yine Peyam-ı Sabahta Ali Kemal: “…Müteveffayı hayır ile zikretmek dinen ülfetimiz ise de ummayız ki, merhamet-i rahmana kavuşsun. … Talat yalancı idi, verdiği sözde durmazdı. Cahil idi.
…Gariptir ki, ne irfan, ne ahlak, ne insaf, nasıl oluyor da böyle bir mahluk bu muhitte bu derece parlıyor. Bu muammayı halletmek için şu hakikati nazarı itibara almalı ki, Talat mana-yı tam ile hakiki bir ocak adamı idi. Ocak vurmak isterse o öldürürdü. Ocak yıkmayı kastederse o ortalığı kül ederdi.”.