Riyad-Medine arasındaki upuzun yolun ancak 150 km sini gidebilmiştik. Kalan yolun uzunluğunu Türkiye’deki yolculuklarımız ile kıyaslarsak Kırşehir'den İzmir-e kadar uzanan bir sefer bizi bekliyordu. Saat öğleden sonra ikiydi. Mola vermeden yolculuğa berdevam olmalıydık. Aksi bir halde Mescid-i Nebevi ‘yi ziyaret arzumuz müeccel hale gelecekti. Oğluma benzin almamızın lüzumunu birkaç defa ihtar ettim.2007 yılında yaşadığımız hadise aklımdan hiç çıkmıyordu. Âdeta kulağıma küpe olmuştu.
Tıpkı bugün olduğu gibi Medine yolculuğundaydık. Hanım ve çocuklarla beraberdik. Medine yolu üzerinde bilhassa Bureyde(nüfusu 620 bin) / Uneyza ( nüfusu 163 bin )-ilginçtir, bu iki şehri tam aralarında geçen Medine yolu ayırmaktadır ve burası aynı zamanda Kassim diye bilinir.Arabistan’daki meşhur ulemanın doğup büyüdüğü bir bölge olmasına ilaveten Suudi Arabistan’ın en lezzetli hurmaları da burada yetişmektedir- şehirlerinden sonra 300 km benzinlik bulmanın çok zor olduğunu biliyordum ama şurda alırım, ilerde alırım, diğerinde doldururum derken affedilmez bir hata yaparak akşamleyin dinlenme tesisine beş km kala yol ortasında kaldık. Tek tük geçen arabaları durdurmaya çalıştım , ümidim bitmek üzereyken Suudlu birisinin durmasıyla dünyaya yeniden gelmiş gibi sevindim. Adam bizi en yakındaki benzinlikçiye kadar götürdü. Beş litrelik su bidonuna benzin doldurup arabanın yanına kadar geldik. İyiliğin altında kalmak istemedim " Borçlu kalmak istemem size..." dedim, fakat gerisini getiremedim. “Bess dua!" dedi, arabaya binip Medine cihetine doğru gözden kayboldu. Arkasından dua ettik. Beş litrelik benzin Medine 'nin banliyölerindeki tesislere kadar ulaşmamıza yeterli geldi. Girdiğimiz ilk mahattada depoyu fulledik...
Oğlum, bu olaya şahit olmasına rağmen ehemmiyetini anlamamış olacak ki ikazlarım işe yaramadı...200 km boyunca denk gelen tesise uğramamış. Bu esnada ben sadece ciddi bir şekilde uyarıp uyumuştum. Uyandığımda Medine 300 km yazılı levhayı gördüm. Bu levha, bundan sonra en az 200 km hiçbir tesis bulmanın imkânsız olduğu manasına geliyordu...” Oğlum benzin aldın mı ?” sorumun cevabı menfi gelince içimden “ Eyvah!” deyip ilave ettim: ”Şayet bizden sonra yeni tesisler inşa edilmemişse ta Medine’ye 30 km kalıncaya kadar herhangi bir benzinlik bulma şansımız sıfır! İnşallah 2007 ‘de ihmal neticesinde yaşadığımız kerabet, müceddeden tekerrür etmez. Yoksa halli kolay olmayan sıkıntılar bizi bekliyor.”
Artık bütünüyle yakıt bulmaya odaklanmıştık. Smart telefon yakınlarda herhangi bir benzincinin mevcudiyetine dair bir ümit vermiyordu... Deponun azaldığını haber veren kırmızı ışık, 40 - 50 km 'den beri yanıyordu. Yani benzinin bitmesi an meselesiydi. İşin şakası yoktu... İki aile perişan olurduk benzin bulamaz isek... Biz harıl harıl mahatta ararken navigasyon beş kilometre mesafede büyükçe bir tesis bulunduğunu haber verince dünyalar bizim oldu... Tesise yaklaştıkça bu problemden kurtulacağımız düşüncesi canlanıyor, sevincimiz katlanıyordu.
Tesis, yolun gidiş güzergâhı üzerindeydi. Binaenaleyh; işimiz daha da kolaylaşıyordu böylece...Yolun karşısına geçmekle falan meşgul olmaya gerek yoktu...Derin bir elhamdülillah çektik ..Beş yüz metre kala tabelalarla tesisin medhalini işaret etmişlerdi. Tabelaları takip ettik fakat sanayi bölgesindeki binaların olduğu kapalı bir yere gidebildik. Geriye dönüp kullanmadığımız diğer yan yola girince tesise vasıl olduk ama depoların üzerindeki "benzin bulunmamaktadır" yazısı bütün direncimizi kırdı. Nâçar, küheylânı üç şeritli yola vurduk...
Bu esnada akşam ezanı okunmuştu... Medine’ye bağlı Hanekiye yazılı trafik tabelası, üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen hala etkisinden kurtulamadığım elim trafik kazası neticesinde vefat eden Atakan'ı ve o meşum geceyi hatırlattı. Hadise 2005 'in ocak ayının yedisinde meydana gelmişti. Merhum Atakan Karakaş, rahmetli Ahmet Gülmez ve Hacı Ömer Gülseren bir arabada; Ergün Karpuz, Hayatı Demirel başka bir arabada; Ferhat Akbolat ile ben de bizim arabadaydık. Kazanın meydana geldiği gece, bu geceye, o vakit bu vakte, o gün bu güne (Cuma) dağlar, dağlara benziyordu. Yol aynı yol, mıntıka aynı mıntıka, sadece kişiler, tarih ve yönümüz muhtelifti. Medine’den akşam ezanına yakın çıkmıştık.120 km kadar bir mesafeden sonra hemen önümde giden mercedes Hanekiye ilçesinin kurbunda devam eden bir ma’ber cemel (deve geçidi)inşaatında yoldan çıkıp takla atarak şarampoldeki çelik halatlara takılarak durabilmişti. Aracın arka koltuğunda uyuyan Atakan ilk taklada kafasını sert bir şekilde kapıya vurduğu için oracıkta vefat etmiş, diğer iki kişi ise çeşitli yerlerinden yaralanmıştı. Benim biraz ilerimde vuku bulan bu elim hadiseyi polise haber veren, üstü ihramlarla örtülen merhum arkadaşımızın na’şını siyah torbaya koyup ambulansa yükleyen, kendisinden kalan telefon ve cüzdanı teslim alan ben olduğum için iç âlemimde silinmez izler bırakmıştı. Onun vefat ettiği o geceyi ve 243 üncü mahracı hiçbir zaman tam manasıyla unutamadım. Ne zaman orada gidecek olsak Hanekiye ’ye 50 km kala başlar kötü hatırların ruhuma hücumu ve 30-40 km geçinceye kadar da etkisini gösterir. Ancak hiçbir zaman ailemden hiç kimseye olayın vuku bulduğu yeri söylemedim. Hiçbir zaman da yolda bu meseleden bahsedilmesine fırsat vermedim. Bütün her şeyi duygu dünyamda kendi başıma yaşadım gizlice..
İssiz, zifiri karanlık bir vakitte çölün ortasında bîçare kalmamıza ramak kaldığını düşünüyordum. Ya yolda kalacak ya da yavaş yavaş hareket edip Medine'ye ulaşacaktık.56, 60 km hızla beş on km gittikten sonra karşımıza çıkan noktayı teftiş üçüncü bir ihtimalin olduğunu hatırlattı. "Oğlum, polisten yardım isteyelim. Belki yanlarında benzin vardır!" dedim. Muhammed, arabayı polis noktasına yaklaştırıp " Arabamızdaki benzin bitti... Bize yardım eder misiniz?" dedi kibarca... Polisin mukabelesi sertti:" Benzin bitmişşş! Niçin almadınız !".
Konuştuğumuza pişman olduk. “Devam et oğlum. Adam bize yardım edeceğine fırça atıyor! Amma haksız da sayılmaz." dedim. Muhammed gaza bastı; o sırada cam açıktı. Polisin " 903'ü arayın. " sözünü ikimiz de duyduk. Oğlum vakit geçirmeden arayıp benzin ihtiyacımızı ve mevkîmizi " Medine'ye 50 km civarında bir yerdeyiz " şeklinde haber verdi.
Güneşin battığı yerdeki ufukta kızıllık ortadan kalkmış gece bütün kasvetiyle bastırmıştı. " Allahım bizi bu gurbette çaresiz bırakma, perişan etme." diye dua ettim içimden. Koyu bir karanlığın içinde, kenar çizgileri olmayan ıssız yolda ilerlerken içsel motivasyonumuz olan duamıza çok uzaktan görünen Peygamber şehri Medine'nin ışıkları da eklendi. Ümidimiz bir kat daha artmıştı fakat yine de benzinin götürmesi binde bir ihtimal bile değildi. O sırada arkamızda bir aracın selektör yaptığını fark ettik Dörtlüleri yakarak kenara çektik arabayı. Arkamızdan gelen araç da kenara doğru yaklaşarak beş-on metre aralıkta durdu. Araçtan inip arka tarafa doğru yürüdüm, diğer vasıtadan da genç birisi inerek bana doğru geldi. Selam verdim; aleykum selam dedikten sonra ne için geldiğini anlattı. Polisi bizim aradığımızı öğrenince arabayı stop etti. Yemenliymiş. Adının da Ahmet olduğunu öğrendim. Aracının orta kapısını açtığında gözlerime inanamadım. Yemenli Ahmet’in aracı mobil bir tamirhane gibiydi. Yok, yoktu denilmeyi hak edecek kadar malzeme mevcuttu.15 litrelik bir damacanayı kucaklayıp bizim araca doğru yöneldi. Deponun kapağını açtı. Bir litrelik bir su şişesini ortasından keserek depoya doğru uzattı. Damacananın tamamını boşalttı. Araba, benzini, çölde susuz kalmış bir devenin suyu içmesine benzer bir biçimde bir “hürrüpte” içti. İstitrat kabilinde söyleyeyim. Borcumuz 50 riyalmiş. Bedava sayılır bu şeraitte.
Adam 200 riyal bile isteseydi gözümüz görmezdi. Lakin imanına ahlak elbisesi giydirmiş iyi bir insan olmanın gereğine göre muamelede bulundu Ahmet. “Allah razı olsun Yemenli kardeşim!” dedim canı gönülden. Sabaha kadar Medine ve Hanekiye arasındaki 100 km’lik yolda ailesinin ekmek parasını kazanmanın derdinde olan Ahmet’i zihnimizin bir köşesine kaydederek yola revan olduk. Zaten çok az bir mesafe kalmıştı Medine’ye. Tarik Hac cihetinden Medine’ye duhul ettik. Yeni yapılan köprülü kavşak ve yeni yollara rağmen canlanan zihin haritamız yardımıyla suhuletle ikame edeceğimiz Milli Görüş otelin ulaştık.