Medine'deki otele yerleşip bir müddet istirahat ettik.Saat gece onu geçmişti.Medine yi Nebi diye müsemma bir şehre gelip de Resulullah'ın medfûn bulunduğu mübarek Mescidi Nebevi'yi ziyaret etmeden yatmak,hangi Mümin gönlünden muvafakat almış ki bizden onaylansın! Takriben bir günlük yorucu bir yol yorgunluğunun ağırlığı altında olsak da abdest alıp Mescid'in yolunu tuttuk.
İzdiham, otellerin önünden başlıyor , sokaklardan Mescidin bahçesine doğru akıyordu.Kubbetu'l Hadra'yı uzaktan gören Mümin gönüllerdeki Peygamber sevgisi gözyaşı olup mermer zeminle buluşmaz mı!Aşkın vücut bulması en güzel burada tezahür ediyor desek abartmış olmayız haddi zatında...Ne diyordu büyük Şair Nabi mübalağalı bir medh ile milletimizdeki Peygamber muhabbetini ifade babında:
Sakın terk-i edebten kuy-ı Mahbub-i Huda'dır bu
Nazargah-i ilahidir, Makam-ı Mustafadır bu
Felekde mah-i nev, Babüsselem'ın sine çakıdır
Bunun kandili Cevza, matla-i ziyadır
Muraat-ı edep şartıyla gir Nabi bu dergaha
Metaf-ı Kudsiyandır cilvegah-ı enbiyadır bu.
2004 'te ilk defa gördüğümde yaşadığım duygu yoğunluğunu ifade etmeye ne kelimeler ne de cümleler kifayet ediyor...Haddi zatında bu hissiyatı tecrübe edenler hangi manaya geldiğini bilirler;zira bütün zerrelerine kadar yaşamışlardır.Şayet profesyonel rehberlerin aşırı didaktik malumat bombardımanından fırsat bulabilmişse umreci Müslümanlar,kalbinin sesini dinler de gizli gizli inci boncuk döker.Bilir ki Resulullah sevgisi Allah sevgisinin eseridir. Onu ve getirdiği mesajı tefekkür eder, katlandığı meşakkatler,çektiği sıkıntıları hatırlayıp kendi kusuruna yanar,ümmetin vefasızlığına vahh çeker.
Yatsı namazından sonra Mescid-i Nebevi'de epey vakit geçirip geç yatmıştık.Neticede biz de insanız ; nitekim bedenimiz pes etti bir bakıma..Sabah namazında mescide gidemedim.
Uyandığımda ezan okunalı 20 dakika kadar bir zaman geçmişti, çaresiz namazı odada kıldım. Sabah 9.00'da torunum Zeynep Sare'nin konuşmaya benzeyen tasvitleri ve oğlum Muhammed'in onunla oyun oynama sırasında çıkardığı seslerle uyandım. Kahvaltıya indik. Çorba, salatalık, domates vb. oluşan sade bir menü mevcuttu.
Kahvaltının ardından odamıza çıkıp son hazırlıkları itmam ederek Mescid-i Nebevi'nin yoluna revan olduk.
Yolumuzun üstünde Gamame Mescidi ve Hz. Osman Mescidi bulunuyordu.Bilhassa Türkiye'den gelen umrecilerin yoğun bir merakı vardı Gamame Mescidi'ni ziyaret etmeye...Bahçedeki şemsiyeler kapalıydı. Geniş bahçesinde yürüyerek Yeşil Kubbe'ye yakın bir noktaya ulaştık.
Önce peygamberimizin kabrinin mevcut olduğu Kubbetül Hadra’yı karşıma alıp selamladım. Türkiye'den selam gönderen kardeşlerimin selamlarını da ilettim . Selam kapısından girişler yeni bir sisteme göre yapılıyordu. Selamlama , akıllı telefonlara indirilen bir uygulamayla alınan randevu sistemine tabi imiş...Evvel yoğ idi bu iş yeni çıktı diye geçirdim içimden ..
Erkekler yine Selam kapısını kullanarak Resulullah'ı selamlama imkanına sahipler.Yalnız kadınlar -eskiden olduğu gibi- binbir prosedürü tamamladıktan sonra muvakkat bir zaman diliminde selamlama imkanına sahipler...Randevu almadan çat kapı ziyaret muhâl...Kadınların Peygamberimizi (SAV) selamlamak için bir uygulamayı akıllı telefona indirip randevu aldıktan sonra ziyarette bulunabildiklerini Milli Görüş otelinin lobisinde otururken bir kadının sipariş ve şikayetlerinden öğrendim... Bu durum, dışarıdan gelen birçok kadın umreci tarafından tenkit mevzusu oluyormuş. Hatta Milli Görüş otelinde iken yaşlı bir kadının uzak yerden gelmesine rağmen Peygamberimizi ziyaret edemediğini dile getirerek şikayette bulunduğuna şahit oldum.
Eşim de akşam uygulamadan rahatsız olduğunu «Ta Katar’dan geldim de Peygamber Efendimizi selamlayamadım diye ağladım» şeklinde belirtiyordu. Arkasından da «Adamlar bana Efendimizi göstermedi» diye itirazının seviyesini yükseltti.
Oğlum Muhammed ile mescidin içinde öğle namazını kıldık. Arkasından Resulullah ve Hz. Ebubekir ile Hz. Ömer'i selamlamak için Selam kapısından girdik.Üç metre genişliğindeki koridorda akan insan seline katılmak, insana insanlığını hatırlatan tam bir terapi programı gibi... Ferdiyetçiliğe alıştırılmış neo liberal politika çocuğu olan bizim gibi insanların 8 milyar insandan sadece birisi olduğumuzu hatırlamak için dünyanın çeşitli yerlerinden gelen farklı renk, yaş, cinsiyet ve sosyal tabakalardan gelen Müslümanlarla omuz omuza yürümesi lazım. Çok iyi geliyor; tecrübeyle sabit.
O gün Kıbleteyn Mescidi’ni de ziyaret ettik. Oğlum Muhammed'in internet paketi bittiği için navigasyonu kullanma imkanından mahrumduk. «Baba sen götürebilir misin? » dedi. «Oğlum biz hiçbir zaman navigasyonla gelip gitmedik ki bulamayalım. Çık yola.» diyerek tarif ettim. Medine'nin etrafını dolanan çevre yoluna çıktık. İki köprüden sonra sol tarafa geçtik ve Kıbleteyn Mescidi’nin parkına arabamızı park ettik.
Mescid, 2015 yılında bıraktığımız gibi değildi.Ortada göbek ve alt geçit yapılmıştı. İki rekat tahiyyetül mescit namazı kıldık. İçinde dua,zikir ve tefekkürle dolu bir süre kaldık..İşimiz bittikten sonra mescidi arkamıza alan fotoğraflar çektirerek otelimizin yolunu tuttuk. İkindi, akşam ve yatsı namazlarını mescidde kılıp uzun uzun dua ettim. Eskiden gördüklerim ile şimdi şahit olduklarımın mukayesesini yapmayı ihmal etmedim.Ardından insan yoğunluğu azalınca selamlamaya çıktım. Peygamberimiz ve iki sahabenin kabirlerinin önünden geçip selam verdim. Tam Resulullah'ı selamlıyordum ki birden duygusallık rüzgarına kapıldım. «Esselatü vesselamu aleyke ya Resulullah, Esselatu vesselamu aleyke ya NebiyAllah, Esselatü vesselamu aleyke ya Hatemen Nebiyyine. Ben şahidim ki sen, emaneti en güzel şekilde eda ettin. Risalet/ Nübüvvet vazifeni ifa ettin. Yüce Allah bizi sana sureten değil sireten benzeyenlerden eylesin.» dedim duygusal bir ses tonuyla. Ümmet olarak, getirdiği dinin hakikatinden mahrumuz. Ümmet dağılmış. Vahdet bozulmuş. Tevhide şirk ve küfür bulaşmış. Dünya hayırlı, ahiret hayırsız olmuş. Bu alem öbür aleme tercih edilmiş.Hüzünlenmeyi mecbur kılan o kadar âmil var ki!Hangi birisini zikredelim bilmiyorum!
Bu esnada Türkiye'den gelen hacıların giysilerine, dualarına, durdukları yerlerine, imamların anlattıklarına bakma fırsatı buldum. İnsanımız adına üzüldüm. Uzunca zamandır bozuk olan İslam'ı anlama yolunun aynı milleti bile yetmiş küsur gruba ayırdığını gördüm.Faslı büyük alim Dr.Muhammed El Kemelî'nin bile öğle ezanı okunduktan sonra imamla kılmayıp muhibbânı ibirlikte öğle namazını kılıp çıktığını, mescit imamını beklemediklerini gördüm. Herkesi camiden ve cemaatten uzak tutan meşru bir mazereti var...
Allah sonumuzu hayretsin!