İstanbul'un Üsküdar ilçesinde yer alır. Karacaahmet Sultan Dergâhı'nın da içinde bulunduğu 750 dönümlük araziyi kaplar. İstanbul’un en büyük en eski mezarlığıdır.
Buraya kadar hemen hemen herkes bu mezarlığı bilir , fakat Karaca Ahmed'i bilen kaç kişi vardır?
Bu ünlü mezarlığa ismini veren Karaca Ahmed Sultan kimdir?Nereden gelmiştir?
Karaca Ahmet Sultan , Horasanlı bir Türkmen Beyi'nin oğludur , ilk yazılı kaynak miladi 1371'de tanzim edilen bir vakfiye senedinde adı "Süleyman Horosani oğlu Karacaahmet" diye geçmektedir.
Karaca Ahmet Sultan Türkistan'dan Anadolu'ya gelen Alp erenlerdendir.
O yıllarda Anadolu'ya yerleşmiş olan Hoca Ahmet Yesevi halifelerinden Hünkar Hacı Bektaş Veli ile buluşup O'nun yakınları olan; Abdal Musa Sultan, Geyikli Baba, Barak Baba, Karadonlu Can Baba, Kızıl Deli Sultan, Sarı Saltuk Sultan, Kolu Açık Hacim Sultan, Taptuk Emre gibi birçok Anadolu ereni ile tanıştığı, birlikte Cem ettiği Anadolu'yu irşat etmek için yapılan görev bölümüne katılır.
Karaca Ahmet Sultan Hacı Bektaş Veli'nin yanında dervişlik hizmeti yapar ve bizzat Hacı Bektaş Veli tarafından yetiştirilir.
Hacı Bektaş Veli dergâhında 12 hizmetten gözcülük hizmeti, Karaca Ahmet’e verilir.
O dergâhta yetişen dervişler Batı’ya gönderilir , Abdal Musa, Karaca Ahmet, Sarı Saltuk, Demirci Baba gibi…
Bunlardan İstanbul’a gelenler de olur.Karacaahmet Batı Anadolu ve Ege’deki çalışmalara katılır.
Tıpkı Horasan'dan gelen dervişler gibi Anadolu'nun Türkleşmesinde önemli rol alır.
Karaca Ahmet Sultan İstanbul Üsküdar'a gelir,İstanbul o zamanlar fethedilmemiş,Bizanslılar'ın elindedir, fethedileceği o kutlu günü beklemektedir.Karaca Ahmet Sultan kendisinden yıllar sonra fethedilecek bu aziz şehrin manevi hazırlıklarını yapar adeta.
Karaca Ahmet Sultan'ın diğer Anadolu ve Rum Erenleri''den bir farklı yanı ise; dervişliğinin yanında birde hekim-evliya olmasıdır.
Akıl hastalıklarını tedavi etmesidir , bugün Karacaahmet Sultan Dergah, olarak bilinen yer, yıllarca sinir ve ruh hastalıkları tedavi merkezi olarak hastalara "şifa ocağı"olmuştur.
Çeşitli tedaviler sonucu hastalıklarına çare bulamayan insanlar Karaca Ahmet Sultan'ın tedavi yöntemleri ile sağlıklarına kavuşmuşlardır.
Akşam zincirlere vurulmuş olarak gelen hastanın ertesi günü elini kolunu sallayarak sağlığına kavuştuğu defalarca gerçekleşmiştir.
Karaca Ahmet Sultan'ın bu özelliği ününe ün katmış O'nu ölümsüzleştirmiştir , bu gün modern tıbbın gerçekleştirmekte zorlandığı sinir hastalıkları Karaca Ahmet Sultan'ın doğal tedavi yöntemleri ile giderilmiştir.
Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesinda Hacı Bektaş Veli'nin Karaca Ahmet Sultan'a ; "Karaca'm, Karaca'm... bir yerde mekanın olsun, kırk yerde çerağın (Çerağ, ocak yakmak, Alevi Bektaşi geleneğinde dervişin gittiği yerde düşüncesiyle aydınlatma görevi üstlenmesi anlamına gelir ) yansın...!" dediği yazılıdır.
Buradan anlaşılan; O'nun bir yerde yerleşip oturması ama sayısız yerde çerağının yanması çevresini aydınlatması, çevresindeki insanları irşat etmesidir.
Karaca Ahmet Sultan'ın Anadolu'da yedi yerde mekanının olduğu yani yatırının olduğunu da tarihi ile ilgili yazılanlardan öğreniyoruz. Bunlar; Manisa, Aydın, Afyon, Sivrihisar ve İstanbul'dur.
Üsküdar sınırları içinde, Gündoğumu Caddesi ile Nuhkuyusu Caddesi'nin birleştiği köşede "Karacaahmet Sultan Dergahı" ve türbesi vardır. Türbe Kanuni Sultan Süleyman'ın Bektaşi tarikatına mensup eşi Gülfem Hatun tarafından yaptırılmıştır.
İstanbul,Üsküdar'da bulunan ve Türkiye'nin en büyük mezarlığı olan Karaca Ahmet Sultan mezarlığı çok eski bir Yeniçeri ve Bektaşi mezarlığıdır.
Yine Üsküdar Nuhkuyusu Caddesi Üzerince türbesi bulunan Kartal Baba, Karaca Ahmet'e bağlı bir Bektaşi Babasıdır.
Dergahın bulunduğu bölge (Çiçekci, Bağlarbaşı, İbrahimağa) 1481 yılında Padişah II. Beyazıd tarafından Karaca Ahmet Sultan Bektaşi Vakfına bağışlanmıştır.
Karacaahmet Sultan Dergahı'da Osmanlı döneminde İstanbul da bulunan yaklaşık 20 civarında Alevi- Bektaşi dergâhının 2. Mahmut döneminde ""Vaka-i Hayriye" nedeni ile uğradığı akıbete uğrar.
Sadece dedeleri ve yöneticileri değil bina ve içindeki tarihi değeri olan tüm eşyalar, kitaplar yakılır, yıkılır, dedeler sürgün edilir. Direnenleri ise anında yok edilir.
Bu sonucu kabullenmek istemeyenler, Üsküdar Meydanı'nda kurulan darağacını boylar. Dergâhın tekrar açılıp, sevenleri ile buluşması II. Meşrutiyet dönemine denk düşer.
Dergâh, Osmanlı'nın İstanbul’a gelişini olduğu gibi Osmanlı'nın yıkılışını da görür.Cumhuriyet dönemindeki tekke ve dergâh kanunları çerçevesinde kapatılan Karacaahmet Sultan Dergâhına halkın ziyaretleri hiçbir zaman eksik olmaz.
Görüldüğü gibi tarihimiz çok yönlüdür, şöyle bir karıştırdığımız vakit birçok değerle karşılaşırız,fakat okumayı sevmeyen bir nesil oluşumuzdan,sistemin ve düzenin yıllar öncesinden getirdiği basma kalıp aman boşver zihniyeti bizleri aslımızı,neslimizi ve tarihimizi bilmeden yaşamaya mahkum etmiştir,daha öncede dediğimiz gibi tarihimiz sadece savaşlardan ibaret değildir , tarihimize yön veren kişilerle doludur ,ama bizler bunları bilmeden anlamadan yaşamaya devam ediyoruz ...
Tarihimize yön veren bizlere bu Cennet vatanı bağışlayan büyüklerimizden Yüce Allah razı olsun mekanları Cennet olsun.
Onların elleri duaları hep üzerimizde olsun... Amin.