Bunlar; risalet görevinin gereği olarak insanları Yüce Allah’a ibadete davet ederken, aldığı vahyi insanlara tebliğ, tebliğ ettiği vahiydeki mücmel ve müphem konuları tebyin, ibadetlere dair emirlerin tatbikatını ta’lim, şirk, küfür, nifak vb hallerden tezkiye etmek şeklinde zikredilebilir.
Resulullah’a itaat etmek, tabi olmak her Müslüman’a farzdır. Aksi halde küfürle neticelenecek bir akıbet kaçınılmaz olur. Yani hiç kimse Hz. Nebi (sav)’ye muhalefet ederek Müslüman kalamaz.
Resulullah’ın ahlakının güzelliği fıtratından getirdiği bir mevhibeyi ilahiyenin meyvesi mesabesindedir. O’nun güzel ahlakı ve ahlakının azameti Kur’an-ı Kerim’de şöyle haber verilir: ”Şüphesiz ki sen çok büyük bir ahlak üzerinesin.” .Bu ihbar esasında, bize de doğrudan “ siz de O’nun gibi ahlakınızı güzelleştirin” diye emretmektedir. Güzel ahlakın birçok meyvesi bulunur. Bunlardan bazısı-Resulullah’ın hayatında karşılığını gördüğümüz gibi- birçok davranış ve tutumda tebarüz etmektedir. İnsanlara karşı güzel ahlaka muvafık bir muamelede bulunmak bu evsafın başında gelir.
Zorluklar, güçlükler, hastalıklar karşısında ve davanın idamesi için sabretmek, insanların hatalarını affetmek, konuşmalarında sehli ve leyyin bir lisanı tercih etmek, kaba, kırıcı fahiş kelamı kullanmamak, yumuşak huylu olmak, hadiseler ve tetavvurat hakkında aceleci olmamak, aksine soğukkanlılıkla ve teenni ile hareket etmek, hüküm vermeden evvel meseleyi enine boyuna tefakkud etmek güzel ahlakın göstergelerindendir. Bunlara ilaveten insanların asliyette Allah’ın kulları olduğundan intılakla, bir damla atılmış meniden yaratıldığının şuuruyla tevazu, acziyet ve mahviyet elbisesini giymek, bütün canlılara, hatta tüm tabiata karşı keremkar davranmak, cömertliği hayatın neş’esi, adalet, merhamet ve emaneti muamelenin mihengi kabul etmek insanlığın kalitesine işaret eder.
Her hâlükârda vakar ve vera gömleğiyle bulunmak, müsamahayı temel mebde saymak, hangi şartta olursa olsun Yüce Allah’ın medh ettiği sadık ve vefalı bir insan olmak, hicap edilecek ameller, fiiller peşinde koşmaktan hayâ etmek, imanının ürünü salih amelleri birr ve ihsan ile müzeyyen kılmak gibi ahlakı cemilenin temsiline hayatını şahit yapmak Mümince hal ve duruşun merkezinde yer alır.
Peygamberimizin(sav) soylu bir aileye intima eden şeceresi Mekke’nin en meşhur kabilelerinden olan Kûreyş kabilesine dayanıyordu. Mekke; Hristiyan ve Yahudi nüfusun çok çok az olduğu İbrahim(as)’in tatbikatına dayanan hac ibadetinin ifa edildiği büyük bir dini, kültürel, sosyal ve ticari merkez hüviyetindeydi. Hacıların su, yiyecek ve mebiyt ihtiyacını karşılamak, misafirleri en güzel şekilde ağırlamak, yolda kalmışa, fakire ana babaya iyilik yapmak eskiden beri güzel ahlak dairesinde mütalaa edilirdi.
İlk vahiy ve müteakip vahiyler Resulullah’ta zaten bulunan güzel ahlakın daha da zenginleşmesi için ya mevcut kavramların altını çiziyordu ya da birçok ilave kavramı emrediyordu. Elbiseni temiz tut, affet, örfü esas al, infak et, dengeli infak et, insanlara karşı kaba davranma, iyiliği başa kakma, köleleri azat et, ana –babaya ihsanda zirve ol, Allah’tan başka kimseden korkma, ibadette çok titiz ve haris ol… vb. Zaten fıtratında meknun takvanın işlenmesi neticesi husule gelen güzel ahlakı, Kur’an’ın emir ve nehiyleriyle mükemmelleştirip –adeta- yürüyen vahiy haline gelen Efendimiz (sav) Kur’ani emirlerin mücessem haliydi. Hz Aişe(ra) validemiz de “ Resulullah’ın ahlakı Kur’an’dı!” diyerek bu duruma dikkat çekmişti.
Günümüzde neoliberal politikaların etkilerini bütün yönleriyle hissediyoruz. Postmodern dünyada, gün geçtikçe toplumsal normların menfi yönde nasıl değiştiğini, insanların inanç, anlayış, yaşayış ve davranışlarının ne kadar bozulduğunu, ilk insandan beri maruf olan ahlaki kaidelerin ne derece değersizleştirildiğini, toplumu dayanaksız ve savunmasız, güçsüz hale sokan bireyselleşmenin kapitalist dünya sistemi vasıtasıyla nasıl bir yıkıma sürüklediğini yaşayarak görüyoruz.
Dünyanın ahlaki ve insani değerlerden böylesine uzaklaştığı; savaşların, katliamların, haksızlığın, zulmün, açlığın, sömürünün, inkâr ve ilhadın, fitne ve fesadın böylesine yaygınlaştığı bir cihanda insanlık, onların hallerinden anlayan, rahmeten lil alemiyn olarak gönderilen kevni hakikati, delilleriyle, sarahaten haber verecek merhametli bir mübelliğe muhtaç. İşte o tebliğci Hz. Muhammed(sav)’dir. O’nun miras bıraktığı ahlaktır.