Kırşehir'de Ahi Evran Külliyesi'ndeki çimlerin sulanması sırasında ortaya çıkan minik gökkuşağı, görenleri büyüleyerek görsel bir şölen sundu. Fıskiyeden saçılan su damlaları arasında belirginleşen bu gökkuşağı, rengârenk ışık oyunlarıyla adeta bir tabloyu andırıyordu. Bu etkileyici görüntü, izleyicilere yapay ve büyük bir gökkuşağının nasıl oluşturulabileceği sorusunu düşündürdü.
Gökkuşağının oluşumunun sırrı, ışığın su damlalarından geçerken kırılması ve yansıması prensibine dayanıyor. Işık, farklı ortamlardan geçerken ya yansıyarak geri döner ya da kırılarak yeni bir ortama geçer. Yansıma sırasında ışığın geldiği açıyla döndüğü açı aynı kalır; ancak kırılma sırasında ışığın açısı değişir. Bu kırılma açısı, ortamlardaki kırılma indisleri ve ışığın dalga boyuna bağlı olarak değişir. Dolayısıyla, farklı renklerdeki ışıklar su damlalarından farklı açılarla kırılır ve bu da gökkuşağının renk sıralamasını oluşturur.
Beyaz ışık, birçok farklı dalga boyundaki ışığın birleşimidir. Bu ışık, prizma benzeri bir nesne olan su damlasından geçerken bir kez içeri girerken, bir kez de çıkarken kırılır. Böylece beyaz ışık, kırmızıdan mora kadar sıralanan yedi rengi ortaya çıkarır. Gökkuşağı, dıştan içe doğru kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor olarak belirginleşir. Eğer ışık ışınları su damlalarının içinde birden fazla kez yansıma yaşarsa, renk sıralaması tersine döner ve daha solgun gökkuşakları oluşur.
Gökkuşakları, aslında tam bir çember olarak şekillenir. Ancak yerden bakıldığında, Güneş'in ufuk üzerindeki açısı yaklaşık 40 dereceyi geçmediğinde bu çemberin yalnızca yarısı görülebilir. Yüksek dağ zirvelerinden veya uçaktan bakıldığında ise gökkuşağının tamamı net bir çember biçiminde izlenebilir.