DUYGULARIN DA HAFIZASI VARDIR

Evet, sevgili okuyucularım, duyguların da hafızası vardır. Daima tutmak üzere hazır durduğumuz ve fakat, elimizden daima kaçan eski mutlulukları bu hafıza bize geri getirir.

          Neden bunları yazdığımı soruyorsunuz biliyorum.

Çünkü bir zamandır hüzünlü günler yaşıyor ve adeta bir doğum sancısı duyuyorum. Ruhumda ilk sancılarını duyduğum bu doğum bana, duygu dünyasının da kendine göre mevsimleri, hatta dili olan bir dünya olduğunu öğretti. Ama öğrenme sürecim tıpkı hakiki bir doğum gibi zahmetliydi, sancılıydı. Çünkü bazı duygular, ancak mevsimi geldiği zaman açılıyor, gelişip serpilebiliyordu. Bense sabırsızdım, arzuladığım bir duyguya girebilmek için, onun, mevsimini beklemek lazım geldiğini anlamıyordum.

        Evet, öğrenme sürecim olan o hüzünlü günlerde diyordum, duygularım adeta mevsim değiştirmişti. Ve ruhum kendine daha uygun bir hava içinde gelişsin diye, kendi kendimle bir başka duygu mevsimine başlamak üzereydim. Sonbahar mıydı bu? İçinde “son” kelimesi olduğundan bunu kullanmak acı geliyor şimdi bana. Velakin hayatımda tatlılık, hafiflik ve uçuşma mevsiminin artık sona erdiğini hissediyordum.

       Böylece kış geldi.  Gelgelelim şimdi bu duyguları uzaktan seyrederken, ancak soluk güneşli bir ilkbahar sabahı diyebiliyorum. Çünkü çok değişken bir ruha maliktim ve kendimde olanları kendime bile açıklayamıyor, şehrin sokaklarında uzun yürüyüşler yapıyordum. Özellikle de akşamları, o sokak senin bu sokak benim, dolaşıp dururken, bazen eski kahvehanelerin önünde oturmuş, dinsel bir sakinlik içinde, nargilelerini tüttüren ihtiyarlarla yarenlik ediyordum.  Kör talihin nasıl musmutlu günlerin tadını kaçırdığını, bu, ömrün hazanına varmış adamların gözünden bakarak, onların dilinden dinlerken, kendi küçük duygu hayatıma bir bahar daha gelmesini diliyor fakat arada geçen mevsimleri inatla görmüyordum. Bununla birlikte hayat çok kısaydı ve bir ilkbahar daha görebileceğimizi, kim garanti edebilirdi ki?  Hayal gücümü gıdıklayan mutlu anılar da giderek zayıflıyordu; gizli bir ürperişle doluydum. Belki giderek hatıralarımı unutmaktan, sevdiğim duyguların azalmasından korkuyordum. Geceleri dolaşırken, tepelerde yapılmış evlere, bacalardan iskandil ipi gibi dümdüz çıkan dumanlara bakarak kederleniyor, kaybolmuş zamanları özlüyor ve sonra uzun müddet orada, gecenin nemli kokuları arasında, bir banka çökmüş halde kala kalıyordum.

       Bazen o saatte dışarıda ne işi olduğunu anlamadığım terütaze bir kız, gece serinliğinde şalına sarınarak, yanımdan sessizce geçip giderdi. Bazen de bir ilkokulun avlusunda, öğleüstü sessizliği içinde, usul usul sallanan ağaçlara bakar, dalgın ve düşünceli, hayal evimin içine girip bağdaş kurardım. Aslında ben o okulda yeryüzünde görülebilecek meleklerin en güzeline bakmaktan kendimi alamıyordum ama içim kederle doluydu.

       Böylece, değişmeceli anlamları bir kenara bırakacak olursam, aylar geçti ve ben de hayatımı, değişen her mevsimle beraber, bir başka güzel bulmam gerektiğine hükmettim. Çünkü ben sadece ben değildim ve ben de, benden daha hakiki kalan bir parça daha vardı. Evet Ya Rabbi! O her duygunun birbirine girdiği tatlı bahar mevsiminde hissiyatım nasıl da özeldi, nasıl da güneşli bir ilkbahar sabahı gibiydi!

       Çünkü bu hayat ta hüzün ve mutluluk, acı ve tatlı iç içedir. Çünkü gidenler bizde önemli bir parça bırakmışlardır. Onlar hala yanımızda canlı bulunanlardan, ürkütücü derecede daha hakiki göründükleri zaman, anlamalıyız ki, kalplerimizdedirler. Bu bizde kalan parçalarıdır. Gözümüze gittikçe daha gerçek görünmeye başlayan bu parçanın şekli, ruhumuza silinmez biçimde kazınmıştır. Ona direnmek fayda vermez. Karanlık bir hiçlikten gelen bu türden sevimli hayallerin cazip şekli, onu tamamen unuttum, yıllarca bir defa bile düşünmedim desek bile, biz de kalmış, bütün ruhumuzu doldurmuştur. O zaman onlar üstümüzdeki bütün tozları silkeler, sahte varlıkları yok eder ve birbiriyle tam bir ahenk içinde olan, iki sevgili ruhtan bahsedebiliriz. Yaşadığımız alelade hayat, hiçbir vakit bu hayali varlıklarda bulduğumuz büyüleyici hakikatin sırrına ulaşamaz. Ne yapsak değişmez, böyledir bu.