BİLİMMEYEN KÜÇÜK KARADENİZ:TİREBOLU-6

Trabzon'a vardığımızda akşam ezanı çoktan okunmuştu.

Navigasyonu takip ederek sahil yoluna çok yakın bir döviz bürosuna uğrayıp Batum gezisinden kalan Lari'leri zararla liraya çevirdik. Hiç vakit yitirmeden çift şeritli sahil yoluna girince hızı 110'a sabitleyip bütün dikkatimi yola verdim. Harita üzerinde Trabzon- Tirebolu arası 88 km ve süresi de 1 saat 13 dakika olarak bildiriliyordu. Saat 22 'de Tirebolu'ya vasıl olmayı ümit ediyordum. Gelirken ikrah ettiren şehirlerarası yollardaki bıktırıcı 82 km hız sınırına dönüşte kulak asmamaya azimliydim. 
Trafik yoğunluğu gündüze göre azalmıştı. Binek araçlardan daha çok otobüsleri ve kamyonları solladım. Akçaabat köftesi yiyemeden içinden geçtik beş dakikada... Sahil boyunca bazen yılan gibi kıvrılan bazen tünellerle dağın altında devam eden bazen de sahil yolunda düz ilerleyen Karadeniz Sahil Yolundan ilerleyerek Çarşıbaşı, Darıca, Vakfıkebir ve adı ile dikkat çeken Eynesil ilçelerini geçerek Tirebolu tabelasını gördük nihayet...
Karadeniz gezisine çıkacağımızı duyduklarından itibaren bizi evlerinde misafir etmek isteyen arkadaşlarımız öğleden beri bizi bekliyorlardı. Binaenaleyh fazla geç kalmadan Giresun /Tirebolu'ya kavuşmamız lazımdı. Zira Riyad'dan arkadaşımız Ekrem Bey ve Hatime Hanım mütemadiyen bizi beklediklerini iş'ar edecek şekilde meraklı mesajlar gönderiyorlardı... Vatsaptan gönderdikleri konumu izleyerek kolayca ve kısa bir zaman zarfında eve ulaştık. 
Ekrem beyle uzun yıllar THY temsilcisi olarak çalıştığı Riyad'da tanışmıştık. Türk okulunda görev yapan bütün öğretmenlerin hem biletlerinin ayarlanması hem de yük artırımı hususunda her zaman yardımcı olduğu için sevilen bir kişiydi. Ayrıca gerçekten beyefendi bir insan olarak saygı duyulan bir görevliydi. Riyad dönüşü kendi memleketi olan Tirebolu'ya yerleşmiş emlakçılık yapmaya başlamıştı. Facebook'ta takipleşiyorduk. Eşi Hatime Hanım da 2005-2010 yılları arasında Riyad Uluslararası Türk Okulunda rehber öğretmen olarak vazife yapmıştı. Davette ısrarlarına icabet etmek bizim için artık farz olmuştu... Arabayı apartmanın önüne park edip eve çıktık.
"Kim ki Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsa misafirine ikramda bulunsun " Nebevi emrinin her yönden mümasili olan bir karşılamayla karşılandık. Yiyecek/içecek ikramından daha mühimi samimiyet ve güleryüzle istikbaldi ki fazlasıyla bulduk arkadaşlarımızdan... Mazide kalmış eyyamın üzerine teraküm etmiş tozu- toprağı-süpürünce her şey dün gibi tazeleşti. Bir iki saat içinde bütün beş yılın altını birkaç kere çizdiğimizde vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Gün boyu oradan oraya koşturmaktan ötürü hakikaten çok yorulmuştuk. Esasında gözümüz yataktan başka bir şey görmüyordu. Ekrem Bey ve eşi Hatime Hanım halden anlayan olgunlukla idiler. "Allah rahatlık versin" diyerek odalarımızı gösterdiler. Yastığa başımı koyduğumu bile hatırlamıyorum. Gece boyu odayı aşıp apartmanı titreten horultu sesi kimleri uyutmadı bilmiyorum fakat sabah kalktığımda taş gibi olmuştum.
Deniz manzaralı evlerinin balkonunda mükellef bir kahvaltı hazırlamışlardı... Yola çıkmadan önce gezebildiğimiz kadar Tirebolu'yu da gezip görmek istiyorduk... Bu yüzden kahvaltı faslını fazla uzatmadan valizlerimizi alarak evden ayrıldık. Misafir rızkıyla birlikte gelirmiş denir ya... Bizim gelirken de giderken de rızkımız dualarımız oldu. Dualarımızla girdik eve aynı şekilde huzur ve saadeti dareyn dilekleriyle veda ettik sabahleyin.
Önce deniz kenarındaki belli başlı yerleri gördük. Hakikaten Tirebolu, Karadeniz gezisine çıkanların sadece içinden transit geçtikleri bir yer olmanın çok ötesinde güzel bir yer. Karadeniz bölgesinde ne varsa hepsinin benzerini görebileceğiniz adeta küçük bir Karadeniz... 
Camileri, denizi, sahili, halk plajı, adası (evet küçük bir adası var) dağları, tünelleri, yaylaları, fındık bahçeleri, Karadeniz'in hırçın dalgaları tarafından dövülen kayalıkları, sahil çay bahçeleri, yöresel ürünlerin satıldığı çarşısı, tertemiz havası, masmavi gökyüzü ve en önemlisi de temiz kalpli, misafirperver, çalışkan insanları ile mutlaka görülmesi gereken müstesna, tarihi ve şirin bir ilçe...  
    
KIRŞEHİR’E/ EVE DÖNÜŞ
Ekrem Bey ve Hatime Hanıma hüsnü kabulleri ve konukseverlikleri için teşekkür ederek müsaade istedik çünkü önümüzde uzun bir yol bulunuyordu. Kaç gündür yoldaydık; yoldan ve yolculuktan yılmıştık... Artık Bozkır'ın göz alabildiğince ufka bakabildiğiniz düz arazisini görme özlemi tebellür etmişti... Nihayetinde bülbül altın kafeste bile "ille de vatanım" diye boşuna dememişti ya...
Giresun ve Ordu'yu kuvvetli bir Karadeniz sağanağı altında 60/70 km hızla geçip Samsun'a vardığımızda hava açılmıştı. Samsun'a teğet geçerek Havza, Merzifon istikametine girdik. Çorum'a kadar gaza battıkça bastım. Haliyle süre de kısaldı. Akşam bastırmadan Yozgat -Kırşehir yolunu en azından yarılamayı arzuluyordum. Neticey-i kelam Yozgat'a ulaştığımızda güneş henüz batmamıştı...
Lakin kurt gibi de acıkmıştık. Mecburen yol kenarındaki AVM'ye girip karnımızda çalan zilin sesini kesmek için yarım saatlik bir mola verdik. Tekrar bismillah deyip yola koyulduğumuzda akşamın kırıldığı âfâkı kâmilen kaplamıştı.
Yozgat 'tan Yerköy'e geldiniz mi Kırşehir'e de gelmiş sayılırsınız teorik olarak... Hâlbuki geldiğiniz yer iki ilçenin birbirine girdiği Çiçekdağı(Mecidiye)’dır. Sonrası oldukça tehlikeli ve daracık bir yoldur. Güzergâh boyunca sağlı/sollu sıralanmış mandıralarda bulunan muhafız köpekler fevren önünüze çıkabilir. Yeryüzünde gezin dolaşın ve bakın ; sizden önceki/inkarcıların akıbeti nasıl olmuş!” emrine imtisalen hem kainatın ayetlerini hem de insan ayetini Kitabullahın ayetleri mizanında değerlendirmeye, teallüme,tenezzühe ve ibret almaya tahsis ettiğimiz seferimizin nihayetinde fevkalade bir ihtimam ve baliği dikkat ile Kırşehir'e vasıl olduk...Bizleri sağ/salim/kazasız /belasız evimize kavuşturan Yüce Allah'a hamdettik; bihakkın biliriz ki ,her türlü hayır, O'nun ihsanıdır.....