Bugün Önce Ayder yaylasını görüp tekrar Rize'ye dönecek ve buradaki önemli yerleri gezecektik...80 km lik bir mesafe ve bir buçuk saatlik bir yolculuk bizi bekliyordu. Ardeşen 'den sonra yol kıvrıla kıvrıla ilerlerken birçok noktada yol çalışmasından dolayı, tam bıktırıcı bir eziyete dönüştü diyecekken Ayder Yaylası'na yaklaşmanın verdiği heyecanla dağa doğru tırmanmaya devam ettik. Yaylanın girişinden itibaren her şeyin nasıl ekonomi çarkının bir dişlisi haline çevrildiğini ve her şeyin para ile değerlendiğini gördük. Sinekten yağ, tekeden süt çıkarmışlar neredeyse. Zipline, Rafting, Yamaç paraşütü, Silah atışı, ATV, ata binme, dev salıncak, her noktaya kurulmuş manzaralı fotoğraf çekimi, lokantalar, hediyelik eşya satış yerleri, tarihi dizilerin kıyafetlerinin giydirilmesi ve fotoğraflanmasına ilişkin çadırlar, büfeler...
Yüksekliğinden ötürü sanki bulutlardan doğup geliyor hissi veren ince, uzun fakat küçük şelalenin dereyle buluştuğu yerdeki coşkusu görülmeye değerdi... Diğer insanlar gibi biz de arka fonu şelale olan bir düzine fotoğraf ve video çektik. Arabayı yukarıda bırakıp yaylanın asıl merkezine doğru yürümek zor olacaktı. Yokuşa doğru lüzumsuz enerji harcamak akıl karı değildi; zira daha gitmemiz gereken çok yer mevcuttu. Yaylanın en geniş ve yeşil düzlüğünde yürüyen/oturan/oynayan/bakınan insanların arasına karışıp çevreyi gözlemledim bir müddet... Ayder Yaylası, anlatılanlarla ve fotoğraflardaki cansız ve ruhsuz haliyle kıyas kabul etmeyecek kadar güzeldi. Havası, yeşili, deresi, suyu, şelalesi, manzarası, ağaçları, yarısı bulut yarısı sisler kaplı dağları/vadileri insanın genzini yakan oksijenle zengin havasıyla nadide bir çiçekten daha özgeydi...
Yerli seyyahlar yabancı ve bilhassa Arap turistlerin yanında çok nisbî bir sayıya karşılık gelir. Fiyatlar çok yüksekti. Arabaların çoğu lüks Alman Mercedes minibüsleriydi. Orada geçirdiğim en güzel vakit yaylada bağdaş kurup etrafa bakarak tefekkürle geçirdiğim zaman dilimiydi... Ayder yaylasına veda edip geldiğimiz dolambaçlı yoldan tekrar Rize'ye geldik. Önce sahilin en güzel yerinde kâin, gayet nezih bir mekân kanaati veren Belediye Sosyal Tesislerinde -bir hocamızın tavsiyesi ile -kavurma yedik. Hakikaten de tavsiye edildiği kadar lezzetli imiş... Ayrıca alışkın olduğumuz porsiyonlardan çok fazlaydı. Bittabi yemek israf/helak olmasın diye uğraşırken neredeyse biz helak olacaktık.. O kadar gayretimize rağmen bitiremedik.
Orada iken bir yandan da Seyahat planımızı gözden geçirme imkânı bulduk: Rize’nin Doğu Karadeniz' bölgesinde gezip-görülecek en meşhur yerler Trabzon -Rize arasında yer alıyordu. Yola çıkmadan önce görmeyi planladığımız tarihi ve coğrafi yerlerin Trabzon ve Rize illerinde yer aldığını harita üzerinde belirlemiştik. Maçka’da yer alan Sümela Manastırı ve Hamsiköy, Çaykara’da olan Uzungöl, Ardeşen'de bulunan Ayder Yaylası, Trabzon Kalesi, Boztepe Seyir Tepesi, Trabzon Ayasofya Camii/kilisesi, Sahil Çay evini görmüştük. Geriye beş/ altı saatlik bir zaman dilimi ve görmemiz gereken Rize Kalesi, Isırlık Tabiat Parkı, Çaykur Pazarı, Botanik Parkı, Çay Çarşısı gibi yerler kalmıştı. Akşamdan önce bitirip bir an önce Tirebolu istikametine doğru sürmeliydik arabamızı.
RİZE İÇİNDE GÖRDÜKLERİMİZ
Belediye Sosyal Tesislerinde öğle namazı ile ikindi namazını cemi takdim ile kıldım... Oradan direkt beş km mesafe uzakta yer alan Rize Kalesi'ni işaretledik navigasyonda. On dakika sonra Kaleye yakın çok dar bir alana park edip kalenin eteklerinde yer alan tarihi camide iki rekât mescid namazını eda ettik... Camiyi ilk yapan kişi ve caminin yapım tarihi belli değilmiş. Sonra tecdit eden kişi ile alakalı bir kitabe konulmuş...Ne mutlu o kişiye ki amel defteri hala aktiftir..
Kalenin surlarından bakıldığında deniziyle, sahiliyle, muvazeneli/ muntazam yerleşimiyle yeşiliyle mavisiyle bütün Rize neredeyse göz menzilinde... Çay bahçesinde oturup kale surlarından Rize'nin en güzel manzaralarından birisini doyasıya seyretmek mümkün... Keşke daha fazla vaktimiz olsaydı diye geçirdim içimden. Mis gibi temiz havası ve ufkun bulutlara karıştığı uçsuz bucaksız Karadeniz'i seyretmeye yarım saat nasıl kifayet etsin! Etmedi de nitekim... Tadımlık bir ziyaret oldu bizimki... Buraya daha fazla zaman ayrılabilse ne kadar güzel olurmuş.
Nasip bu kadarmış deyip Isırlık Tabiat Parkının yer aldığı daha yüksek bir yerde bulunan tepeye/yaylaya doğru kırdık direksiyonu. 2018'den beri arabayı bu kadar yorduğumu hatırlamıyorum. Biraz da bizim acemiliğimize geldiği için çok dar/dik ve etrafı uçurumlarla dolu tehlikeli bir güzergâhtan, korka korka Parka ulaştık fakat ömrümüzden birkaç yıl eksildi... Hâlbuki daha ötede çok güzel bir yol vardı ve transitler o yolu kullanıyordu. Mübalağasız bir şekilde o kadar dik yokuşları tırmandık ki. Belli yerlerde 60/70 derece açıyla nefesimizi tutarak çıkabildik. Belediye o tepeyi mutlaka görülmesi gereken mükemmel bir mesire ve istirahat mekânı haline getirmiş. Mangal yakacak tertibatı da hazırlamışlar. O kadar kalabalıktı ki sayısı yüzlerle ifade edilecek kadar çok olan kameriye/pergulelerde yer kalmadığı gibi gölgelik çimenler bile rezerve edilmişti. Termosumuzdaki çayımızı içip -uçakta gitsek ancak şahit olabileceğimiz- eşsiz manzara fotoğrafları çekip bir süre yaylaları /dağları/tepeleri/ağaçları/dereleri seyrettik...
Oradan inişte çıktığımız yolla kıyas kabul etmeyecek kadar farklı bir yolu kullandık. Botanik Bahçesindeki muhtelif ağaçlar ve çiçekler içinde yer alan çay bahçesinde oturup çay içtik. Manzarası çok güzeldi. Hemen alt tarafında Çaykur'un özel yerini gezip, mekân itibariyle deniz kenarının en merkezi ve güzel yerinde bulunan Çay Çarşısına indik. Sahile ulaştığımızda güneş batmak üzereydi Çok kısa bir sürede neredeyse Rize'nin simgelerinden birisi hâline gelen yeşil renkli büyük çay bardağı heykelinin yanında fotoğraf çekinip çarşıyı dolaştık. Mahalli ne kadar çay üreticisi varsa hepsinin numuneleri dükkânlarda satışta idi. Yürüyüş yollarının kenarlarında tamamen çay bitkisi münteşirdi. Fiyatlar normalin üstünde olunca taze fındık ve çay alma işini Giresun' a te'cil edip " bismillah” çekerek Trabzon cihetine doğru çift şeritli sahil yoluna vurduk arabayı... Gayemiz Elimizde kalan Lari'leri liraya tahvil edip fazla geç kalmadan Giresun /Tirebolu'ya kavuşmaktı. Zira Riyad'dan arkadaşımız Ekrem Bey ve Hatime Hanım bizi bekliyorlardı...