ALTIN, SİYANÜR, SU…  3

 Türkiye’de faaliyet gösteren Alman vakıfları ve Enstitüleri, gerçekte  Alman İstihbarat servisi BND’nin  kontrolünde çalışan, tüm masrafları federal bütçeden karşılanan “taşeron” NGO’lardır. İşin ilginç tarafı hemen her vakıf-sağcı SCU ve solcu PDS dışında- rejime entegrasyon sorunu olmayan mevcut siyasal partilerin  birer yan kuruluşudur. Resmen Alman hükümetinden yardım alan söz konusu vakıflar, dış ülkelere “Hükümet dışı Sivil Toplum Örgütleri”  yani NGO olarak takdim edilmektedir. Konrad Adenauer Vakfı,Heınrıch Böll Vakfı,Freıdrıch Ebert Vakfı, bunlardan sadece birisidir.

            Bergama direnişinden sonra Eurogold firması Bergama Ovacık’taki  bütün haklarını  FETÖ’nün bir numaralı finansörü  olan şu anda da yurtdışına kaçmış bulunan AKIN İPEK’in sahibi olduğu KOZA AŞ’ye  46 Milyon Dolara sattı.  Oysa  8,5 milyar dolarlık bir kaynak vardı o madenlerde. Bu satıştan sonra  Bergama’daki köylüler ve meşhur ASTERİX  dahil  kimsenin sesi çıkmadı.

 Yazar kitabında EUROGOLD OVACIK ALTIN MADENİ TÜBİTAK-YDABÇAĞ DEĞERLENDİRME RAPORU (8 Profösör, Bir Doçent ve Bir öğretim üyesinden oluşan  kurul raporu). ODTÜ ve ANKARA ÜNİVERİSTESİNDEN   Profesörlerden oluşan Üç kişilik Bilirkişi heyetinin İzmir 1. İdare Mahkemesine verdiği rapora yer  vererek işin içyüzünü tüm çıplaklığı ile ortaya seriyordu.

                 Evet doğayı çevreyi ben de seviyorum. Akdeniz ve Ege kıyılarında zeytinlikleri veya ormanlık tepelerdeki ağaçlara kıyarak  yaptıkları  villaları göz ardı edip oturdukları villalardan  çevrecilik nutukları atmaları garip bir ironi. Ülkenizi ve Doğayı bu kadar çok  seviyorsanız gelin  bu villalardan vazgeçelim ve buraları ağaçlandıralım. Ne dersiniz?

               Araştırmadan duygularımıza hitap eden sloganlara göre tavır sergilemeye hayır. Akla,ilme;Araştırmaya, Okumaya , düşünüp değerlendirmeye evet.
Milli duruşa, Türkiye ekseninde yer almaya EVET.

              Emperyalistlere: Bu numaralarınız artık bayatladı. Bu filmleri daha önce vizyona koydunuz. İzledik.

              Evet  beş yıl önce paylaştığım yazım bu idi. Şimdi de  benden bir sonra  köşesinde yazı kaleme alan rahmetli Hıncal ULUÇ’UN o köşe yazısını veriyorum. Değerlendirme ve takdir okuyucuya aittir.

HINCAL ULUÇ

“Kirazlı Altın Yatakları ve  Esir Madenler”

                Captured Mines-Esir Madenler, madencilikte kullanılan bir deyim. Esasen yapılan iş bu deyimin Uluslararası Madencilik Literatürü'ne girişinden çok önce başlamış.
Kendi elinizdeki bir madenin değeri düşmesin diye size rakip olacak maden yataklarının işletilmesini önlüyorsunuz. Bu engelleme; bazen o madenlerin ruhsatlarını büyük vaatlerle alıp, başkalarının eline geçmesini önlemek ve daha sonra muhtelif bahanelerle madeni atıl bırakmanız şeklinde gelişiyor.

                  Yaratılan bahanelerin arasında en uygun olanları:

Maden yatağında yeterli rezervin veya gerekli kalitenin olmadığını iddia etmek. Bir başka yol ise çeşitli siyasal, ekonomik veya teknik baskılarla maden yatağının işletilmesini önlemek oluyor.
Bu oyun Türkiye'de de çokça oynandı. Kamuoyunda bilinen en önemli örnek, dünya çapındaki zenginliğimiz boraks yataklarıyla ilgili olanıdır. Dünyanın en zengin boraks yatakları, İngiliz boraks tröstü tarafından 'boraks yoktur' gerekçesiyle yıllarca atıl tutuldu.