ALTIN, SİYANÜR, SU…  1

             Hiç unutmuyorum 2019  yılı Ağustos ayı idi. Medya ve Sosyal Medyada fırtınalar kopartılıyordu. “Kaz Dağları”nda altın arama adı altında ağaçlar kesiliyor, doğa yok ediliyor deniliyordu. Bununla yetinilmiyor “Kaz Dağları”nda  kesilen ağaçların yerine oteller ve villalar yapılacak diye  köpürtülüyordu.

            7 Ağustos 2019 tarihinde aşağıda vereceğim yazıyı sosyal medya hesabımdan yayınlamıştım. Benden bir gün sonra yani 8 Ağustos 2019 tarihinde  gazeteci “Hıncal Uluç” Sabah gazetesindeki köşesinde  “ Kirazlı Altın Yatakları ve  Esir Madenler “ isimli bir yazı kaleme alıyordu.İçerik itibariyle  nerdeyse aynı olan bu yazıyı da yine aşağıda vereceğim.

            Türkiye’deki ilk altın arama  ve maden ruhsatı Bergama’da verilmişti.1989 yılından itibaren Bergama’lı köylüler protesto etmişti.Tabi bir de  ülkemizde çok bilinmese de bu protestonun bir arka planı vardı. Göremiyorduk.

Şehrimizde de “sağlığımızı ve geleceğimizi tehlikeye atacak olan altın madenciliğine karşı tek vücut olalım” söylemi ile  kampanya başlatıldı. Kampanyada;” ortaya çıkan pislik, çevre kirliliği ve kimyasalları, siyanürleri çocuklarımıza, ülkemize bırakıp gidecekler. Siyanür havuzları üzerinden kuş dahi uçmuyor” deniliyordu.  Bu konu da şehrimizde çeşitli etkinlikler yapılmıştı.

            Bu konuda daha önce paylaştığım bir yazımı yeniden gündeme taşımak yerinde olacaktı.Amacımız kimseyi eleştirmek  değildir. Doğru-yanlış, haklı-haksız aramak hiç değildir. Köşemin ismi “Bakış Açısı”  olduğundan  konuya bir de başka bir açıdan bakılmasına ışık tutmaktır. Elbette ki milletimiz farklı  yaklaşımları akıl süzgecinden geçirip değerlendirecektir.

                        Şimdi  07. Ağustos 2019 tarihli Sosyal medyamda yayımladığım   “BU FİLMİ DAHA ÖNCE  İZLEDİM”   isimli yazımı ve ardından benden bir gün sonra yazan “Hıncal ULUÇ”UN yazısını aynen verelim. Gerisi okuyucuya kalacaktır. 

                     7 Ağustos 2019 Tarihinde  aşağıdaki yazıyı sosyal medya hesabımdan paylaşmıştım. Bundan bir gün sonra  yani 8 Ağustos 2019  günü  Hıncal ULUÇ, Sabah gazetesinde “ Kirazlı Altın Yatakları ve  Esir Madenler “ isimli yazısını kaleme almıştı. İçerik olarak benzer şeyler yazmışız. İşte 7 Ağustos’ta paylaştığım yazım:

                     M.Kemal ATATÜRK ; “Eğer yabancı düşmanlığından çok pahalıya elde edilen bağımsızlığa gölge düşürebilecek her şeyden nefret etmek anlamı çıkarılırsa, evet bizim yabancı düşmanı olduğumuz söylenebilir… Yabancı girişimcilerin, yabancı amaçlarının  içimizde uyandırdığı kaygılar, bütünüyle ortadan kalkmış değildir. Eğer bazen ihtiyatlı hareket ediyorsak, aşırı derecede kuşkulu davranıyorsak, bu bize çok pahalıya mal olan özgürlüğümüzü kaybetmek korkusundandır.”  demişti.

                        Evet Kazdağları denilince  birçoklarının aklına  kesilen ağaçlar, yok edilen doğa ve hatta bunun içine bir de “rant”  kelimesi eklenince duygulara hitap eden  lokum tadında bir söylem çıkıyor ortaya. Doğru olabilir mi ?  Söylem ve slogan  üzerinden gidersek doğru olabilir.Bel ki  de doğrudur. Bilemem. 

                 Ama neden benim aklıma ”BERGAMA” olayı   geliyor. Benzer bir  olayı yıllar önce yaşamıştık.  Söylem aynı idi. Siyanürle doğa zehirleniyordu. Hatta  yerli Asterix bile yaratmıştık.

                Tabi ki çevre konusunda hassas olmak, ortak bir tepkimizin olması  doğaldır. Ancak ihtiyatlı yaklaşmakta da fayda vardır.

HDP'nin İzmir Milletvekili Murat Çepni şöyle diyor:

                 "Biz Kaz Dağları'nda yürütülen 'Su ve Vicdan Nöbeti'ne kamuoyunun duyarlılığının artırılması için çağrı yapıyoruz. Bu sistemin doğayı ve yaşamı talan eden sömürü zincirini bir yerden kırabiliriz, kırmalıyız."