İktidarın gücünü kendinde görenlere...
Şunu unutmayın: Kendi gölgeniz kadar adamsınız.
Siyasette, iktidarın arkasına sığınıp etrafta ibrikçilik yapanlara söylüyorum. Bu yazıyı okuyanlar, kendilerinin kim olduğunu çok iyi bilir.
Gerçekten değerli insanlara, dostlara sözüm yok.
Ancak liyakatsizlik edenlere söyleyecek çok sözüm var.
Siz, atanmış olduğunuz kurumda işinizi yapın, başkalarının ibrikçiliğini üstlenmeyin.
İnsanlar arasına nifak sokmayın, fesatlık yapmayın.
AK Parti’nin gölgesini kendi gölgeniz zannetmeyin!
Hayatta bazı insanlar, kendi emekleri ve yetenekleri ile değil, başkalarının koruması veya desteği sayesinde güç ve mevki sahibi olabilirler.
Zamanla bu güçten sarhoş olup kibirlenir ve kendilerini olduğundan daha önemli sanmaya başlarlar.
Başarılarının tamamen kendilerine ait olduğunu düşünerek çevrelerine karşı saygısız ve pervasız davranırlar.
Size tavsiyem şudur:
Oturduğunuz kurumlarda size verilen işleri yapın, başkalarını birilerine gammazlamayın.
Yiğitseniz, mertçe, AK Parti’nin gölgesiyle değil, kendi gölgenizle konuşun.
Kırşehir gibi gönül şehirlerinde, gönül insanlarının arasına fitne tohumları ekmeyin.
AK Parti’nin gölgesinde kendi siyasetinizi yapmaya kalkmayın!
Unutmayın, seçilmiş bir vekilin yanında durmak, sizi ibrikçilikten kurtarmaz.
İl başkanının karşısında oturup fotoğraf vermek, sizi yüceltmez.
Siyasilerin yanında durup karede yer almak makam dışında kişilik katmaz.
Siz atanmışsınız, siyaseti bilmezken biz bu şehirde yaşıyorduk.
Gölgesini kendisi sananların siyasetini çok iyi biliriz!
Ama şunu unutmayın:
Sizler hak etmediğiniz makamlardan gideceksiniz, ben yine bu şehirde yazmaya devam edeceğim.
Makam uğruna, çıkar ve menfaat uğruna her çalanın karşısında göbek dansı yapmayın!
"İt kağnı gölgesinde yürür de kendi gölgesi sanırmış!"
Başkasının atamasıyla veya desteğiyle makam sahibi olan biri, bu gücün kendisinden kaynaklandığını zannedip kibirlenirse, büyük bir yanılgıya düşer.
Eski yıllardan bir hikâye anlatılır:
Bir zamanlar çok güçlü ve itibarlı bir adam, zamanla gücünü ve önemini kaybeder.
Eskiden önünde saygıyla ayağa kalkanlar artık ona ilgi göstermez.
Ne selam veren kalır ne de emirlerini dinleyen...
Adam bu ilgisizlik karşısında bunalır ve ne yapacağını bilemez.
O dönemde Eminönü’ndeki Yeni Cami’nin tuvaletlerinde bir bekçi yoktur. Herkes rastgele ibrikleri alıp bırakmaktadır.
Bu adam, durumdan istifade ederek ibrikçiliğe soyunur.
Bir sandalye çekip oturur ve her tuvalete gelen kişinin aldığı ibriklere müdahale etmeye başlar:
“Bırak onu, öbürünü al!” der.
Başka biri başka bir ibrik aldığında:
“Bırak onu, diğerini al!”
Böylece emir verme özlemini giderir ve kendi kendini rahatlatır.
Eskiler bu hikâyeye atıfta bulunarak, gereksiz yere başkalarına emir vermeye kalkanlara “İbrikçi başı olma” derlermiş.
Küçük ve ezik ruhlu insanlarda bu duyguya sıkça rastlanır.
Ellerine biraz fırsat geçtiğinde, varlıklarını kanıtlamak için olmadık şeyler yaparlar.
Oysa gücün ve iktidarın etkisi sınırlıdır.
Gün gelir, o güç biter.
O zaman kimse sizi dikkate bile almaz.
İşte o gün, yerli yersiz, zamanlı zamansız her şeye karışmamak gerektiğini öğrenirsiniz.
Yoksa ibrikçi başı muamelesi görürsünüz!
Allah kimseyi güçten ve itibardan düşürmesin.
Bu hikâyeyi, "Teşbihte hata olmaz" düsturuyla paylaşıyorum.
Nasıl değerlendireceğiniz size kalmış.
Ama ben bu yazımı AK Parti gölgesini kendi gölgesi sananlara mesaj vermek için kaleme aldım.