Sul­tan Mah­mud’un bu­lun­du­ğu cen­net sa­ha­sı gibi bir yerde de­li­ler top­lan­mış­lar pe­ri­şan, da­ğı­nık ve la­uba­li bir şe­kil­de do­la­şı­yor­lar.

    DELİNİN ZO­RU­NA BAK!
    Akıl­lı sö­zü­nü de­li­ye söy­le­tir der­ler.     Bazen öyle du­rum­lar olur ki, edep­li insan söy­le­me­ye hicap eder amma, doğru bir sözü “düm­dük” söy­le­yecek bi­ri­le­ri de bu­lun­ma­lı.
    Bu­lun­ma­lı bu­lun­ma­sı­na da ken­di­si­ne bir onun­cu köyü de ha­zır­la­ma­lı. 
    Zira doğ­ru­yu söy­le­ye­ni dokuz köy­den ko­var­lar­mış. Bu mu­ahe­ze­den kur­tul­mak için de, işi biraz de­li­li­ğe vur­dur­mak ge­re­kir.
    Zen­gi­nin de­li­si­ne yiğit, fa­ki­rin yi­ği­di­ne de deli der­ler­miş. Bu yüz­den olsa gerek.
    De­li­lik mer­te­be­le­ri­ni 246 ola­rak ifade eder­ler ki, her­kes bu de­re­ce­ler­den bi­rin­de ken­di­ni bulur.
     Bir ata­sö­zü­müz der ki : “Her deli üs­tü­nü yırt­maz.” 
    Bu ata­sö­zü­müz de de­li­li­ğin mer­te­be­le­ri­ni işa­ret eder.
    Eski ahlak ule­ma­sı­na göre, kuv­ve-i ga­za­bi­ye (öfke kuv­ve­ti) her in­san­da var­dır. Bunun if­ra­tı te­hev­vür, tef­ri­ti zil­let­tir. 
    İti­da­li ise; şe­ca­at­tir. Yani ye­ri­ne göre, öfke kuv­ve­ti kul­la­nıl­ma­lı­dır. 
    Bu ne­den­le den­miş­tir ki; de­li­lik genç­li­ğin dostu, akıl­lı­lık yaş­lı­lı­ğın sü­sü­dür.
    Akla zarar veren, her şey di­ni­miz­ce “haram” kı­lın­mış­tır. Sar­hoş olmak, aklı gi­der­di­ğin­den, içki ha­ram­dır. Zira sar­hoş­luk da de­li­lik­ten bir şube değil midir? Yine hem­şe­rim, Ma­ni­sa­lı Şair Eşref der ki;
    Âlem-i işret ile âlem-i cin­net bir iken,De­li­ye her­kes acır, sar­ho­şa al­dır­maz­lar.
    Ref’ eder­ler de­li­den hâ­me-i tek­li­fâ­tı
    Sar­ho­şu düş­tü­ğü yer­den kal­dır­maz­lar.
    (İçki âlemi ile de­li­lik âlemi bir iken, de­li­ye her­kes acır da, sar­ho­şa al­dır­maz­lar. De­li­den so­rum­lu­luk yü­kü­nü kal­dı­rır­lar da, sar­ho­şu düş­tü­ğü yer­den kal­dır­maz­lar)
    Nâ­dan­lar eder, soh­bet-i na­dan­la te­lez­züz,Di­va­ne­le­rin hem­de­mi di­va­ne ge­rek­tir.
    (Ca­hil­ler, cahil soh­be­tin­den lez­zet alır.
     De­li­le­rin soh­be­ti de de­li­ler­le ge­rek­tir.)
*
    Bazen deli de­dik­le­ri­miz­den bir laf sadır olur ki, değme akıl­lı söy­le­ye­mez:
    So­fi­ler­den Be­ya­zıd-ı Bes­ta­mi akıl has­ta­ne­si önün­den ge­çer­ken, de­li­ler ara­sın­da­ki he­ki­me ses­len­miş:
    - “Hekim Bey!.. Size bir su­alim ola­cak. Sizde her der­din bir de­va­sı var­dır. Günah il­le­ti­nin de­va­sı nedir?”
    Hekim, bran­şı dı­şın­da­ki bu suale, ve­recek ce­va­bı biraz dü­şün­me­ye baş­la­yın­ca, de­li­ler­den bi­ri­si:
    -“Hekim Bey! İzin verir mi­si­niz bu suali ben ce­vap­la­ya­yım? “ Hekim de:
    -“Buy­run” de­yin­ce deli:
    -“Tevbe kö­küy­le, is­tiğ­far yap­ra­ğı­nı, gönül ha­va­nı­na ko­ya­cak­sın. 
    Tev­hid tok­ma­ğıy­la döğüp, insaf ele­ğiy­le ele­ye­cek­sin.
     Göz­ya­şıy­la su­la­yıp, mu­hab­bet ba­lı­nı ka­rış­tı­ra­cak­sın.
     Aşk ate­şin­de pi­şi­rip, ka­na­at ka­şı­ğıy­la sabah akşam yer­sen, günah il­le­ti­ne bire bir gelir” demiş.
    “Di­va­ne­den bir laf çıktı, sığ­maz di­va­na” demiş, hekim.[2]
    “Ehl-i ir­fa­nım diye, kim­se­ye ta’n ey­le­me sen, Def­ter-i ir­fa­na sığ­maz söz gelir di­va­ne­den” (Lâ Edrî)
*
    Bu da ta­ri­hi­miz­den bir anek­dot, buy­ru­nuz:
    Sul­tan Mah­mud’un bu­lun­du­ğu cen­net sa­ha­sı gibi bir yerde de­li­ler top­lan­mış­lar pe­ri­şan, da­ğı­nık ve la­uba­li bir şe­kil­de do­la­şı­yor­lar. 
    Ve et­ra­fa ba­kı­na­rak saçma sapan laf­lar edi­yor­lar­dı. 
    O anda pa­di­şa­hın gözü bir de­li­ye ta­kı­lır. 
    Hâ­cip­le­ri­ni (ka­pı­cı) gön­de­rip de­li­yi ya­nı­na ça­ğır­tır:
    -“Gön­lün ne ister?” diye sorar. Deli:
    -“Gön­lüm, bir piş­miş koyun kuy­ru­ğu ister” der.
    Sul­tan Mah­mud de­li­yi im­ti­han et­me­yi dü­şü­nür.
     Ve bu mak­sat­la em­re­der. 
    Bir piş­miş şal­gam ge­ti­rir­ler. 
    Deli, şeker hel­va­sı gibi tam bir iş­tah­la o piş­miş şal­gam­dan ye­me­ğe baş­lar.
    Ni­ha­yet, Sul­tan Mah­mud dönüp ses­le­nir:
    -“Ni­ce­dir, dî­vâ­ne, kuy­ruk is­te­di­ğin gibi mi? 
    Ve arzu et­ti­ğin şe­kil­de piş­miş mi?” Di­vâ­ne cevap verir:
    -“Evet, güzel piş­miş.
     Amma sen bu vi­la­ye­te şâh ve bu ül­ke­ye pa­di­şah olalı, kuy­ru­ğun bile yağı, tadı ve lok­ma­nın hiç lez­ze­ti kal­ma­mış”.[3]
    “Zen­gi­nin sö­zü­ne, belî di­yor­lar.
    Fu­ka­ra söy­ler­se, deli di­yor­lar.
Za­ma­ne şey­hi­ne veli di­yor­lar, Git gide ço­ğa­lır, de­li­miz bizim.”[4]
    [1] İbra­him Yıl­dı­rım, 29 Nisan 2021 https://​bay­ram­pa­sa­gun­dem.​com/​ko­se-ya­zi­la­ri/​de­li­ni­n_​zo­ru­na_​bak_​-692.​html
    [2] İbra­him Yıl­dı­rım, Geç­miş­le Baş­lar Ge­lecek
    [3] Lâ­mi­iza­de Ab­dul­lah Çe­le­bi, La­ti­fe­ler
    [4] Âşık Ser­da­ri